Müzik Sanatımız, Tarihimiz Boyunca Kendini Hiç Bu Kadar Yalnız Hissetmemişti… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 2096 | En Son Okunma: 15.04.2024 - 10:10
Kategori: Fikir Yazıları, Yazarlarımız: A.Sarı

Müzik sanatı ile ciddi anlamda uğraşanlar, kafa yoranlar –lakırdızanlar değil- ve bizzat içinde olanlar -ister Türk, ister Batı- kendilerini bu denli yalnız hissetmemişlerdi. Müzik okullarında okuyanlar, mezun olanlar; kısacası Türkiye’de varolan tüm sanatsal müzik uğraşanları bir dışlanmışlık psikolojisi içindedirler. Bizim -müzik uğraşanları olarak- karşı karşıya kaldığımız bu durumu iyi tahlil etmemiz gerekiyor.

Sanatçısından akademisyenine, müzik öğretmenine, bestecisine hatta cd satıcısına müzik uğraşı alanımızın sorunları artık bahane bulmalardan ziyade radikal çözümleri gerektirir olmuştur.

Gerek yıllarca farkında olmadığımız, ötelediğimiz sevdalı tutucu zümreler ve özlemleri, gerekse Cumhuriyetimiz müzik devrimleri öğretisi açısından bizlere eğitimimiz sırasında verilenler, geldiğimiz son durumda şapkayı önümüze koyup şöyle bir düşünmemizi gerektirmektedir.

Bu düşünmede ulaşacağımız sonuç çıkarımı, kişisellikten ziyade içinde bulunduğumuz ortamın tahlili açısından gereklidir.

Yeni bir sürece giriyoruz. Artık kimse çocuğunu bir müzik okuluna devam ettirmek istemiyor. Nasıl istesin ki? Bırakın konservatuar mezununu, müzik öğretmeni bile artık iş bulamıyor. Saygı da görmüyor. Yazdık. Dedik ki “ Eyvah konservatuardan mezun oluyorum!” http://www.musikidergisi.net/?p=41

Bu yalnızlaşmada yegane sorumluluğu İktidarın uygulamalarına maletmek, şimdiye dek yapılagelmiş popülist ve de çıkarcı savunmalardan başka bir şey olmayacaktır.

Uluslararası anlamda müzik sanatı yükseltisi süreci tıkanmıştır. Ve biz bu süreçte “ileri gideceğiz derken” geride kaldık.

Geri adım atmak, en azından bir süre gerilemek zorundayız. Bu satırları yazarken bile gerilediğimizin farkındayız.

Etrafa bakınmak yerine durumumuzun tesbitinin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Çünkü artık halkın ne dediğini, istediğini; kendi yükseltimizden ziyade dikkate alma zorunluluğu gibi bir süreç gelişiyor. Kimsenin sanat yükseltimiz ve bu yükseltiden doğması olası uygarlığı ve bu söylemin sonuçlarını bekliyecek hali yok. Bu yükselti söylemini yıllarca yaptık. Ama maalesef yükselemedik.

İçine girdiğimiz bu süreç ve anlayış bizler arasında yeni bir kavram. Bu kavramı algılayabildiğimiz ölçüde varolabileceğiz bir süre.

Bir red cephesi var.

Ve bir uyum sürecini yaşamamız gerekliliği kaçınılmaz gibi görünüyor…

Kendimizi kendi hapishanemizde hapsetmenin bir anlamı olmadığı düşüncesi bizlere yeni ufuklar açacaktır.

Bu söylemlerimiz bir tartışma ortamını oluşturmak amacını taşımaktadır.

Yaklaşımımızda amacımız pasifist ve de teslimiyetçi olmak değildir.

Metroda, otobüste, takside elindeki, koltuğunun altındaki o sihirli çalgı kutusunu taşıyan insanın farkının değer bulduğu bir sokak-cadde ortamını sağlamamız gerekiyor.

Peki ya kurum baş kemancısının eğlence pistine yayılmış paraları toplama çabası içindeki görüntüsüne ne demeli?

Bizim doğrumuz –alnında ışığı ilk hissedenler olarak- nasılsa gelecekte kendini gösterecektir.

Onların da yani %70’in de hissedilmeye, kabul görmeye ihtiyacı var…




Hoşgeldiniz