Sanatta Değersizi Değerli Empoze Ederek, Geleceğin Sanat Seviyesini Düşürmek Mümkün müdür?… Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 2648 | En Son Okunma: 26.04.2024 - 08:49
Kategori: Fikir Yazıları, Yazarlarımız: A.Sarı

Sanat düzeyi yüksek sanatçılar; planlı bir şekilde pasifleştirilip, sanat seviyelerinin düşmesi sağlandıktan sonra, sistemli bir şekilde, bunların sanatlarının seviyesinin düştüğü algısı pompalanarak gerçek sanat/sanatçı, yalnız, bıkkın, değersiz varlık/insan haline dönüştürülebilir mi?..

Yazı Başı:

Sanatın ne olup ne olmadığı, sanat yükselti derecesinin tesbitinin kimlerin elinde olduğu; toplumun, toplumdaki sanat uğraşanlarının, sanat için para harcama durumunda olanların seviyesiyle doğru orantılıdır. Sanatçı, sanatın ortaya çıkışından itibaren iktidar ve varlıklı kesim tarafından himaye edilmiş olsa da 20.yy sonrasında gelişen yeni dünya sistemiyle sanata destek başka bir boyuta taşınmaya başlamıştır.
Bir toplumda sanat düzeyinin yükseltilip veya alçaltılmasının uygulanan kültür politikalarıyla yönlendirilmesi, toplumun eğitim ve kültür seviyesiyle doğru orantılı görünüyor.
Türkiye’de öteden beri sanat yazarları, uğraşanları tarafından dile getirilen -özellikle Atatürk dönemi sonrasında- kültür politikasının oluşturulmadığı, yılların yap-boz ile geçtiği söylemi bir gerçeği dile getirmektedir.
21.yy a değin hemen 200 yıldır batı etkisi/hegamonyası ile süregelen kültür politikası 21.yy başından itibaren geleneksel Türk sanatları/sanatçıları yönünde seyretmektedir. Bu durum, Devlet tarafından verilen ödül sahiplerinin sanat yön ve durumlarından da anlaşılmaktadır.
Burada sanatın gerçek yapısı özümsenerek sanat yapısı sürdürülse tabii ki kimsenin söyleyeceği birşey olamaz. Fakat önceki döneme tepki olarak sanat gidişatının yönlendirilmeye çalışılması, üstelik bunun ehil olmayan ellerde yapılması yeni sanat sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuş gibi görünüyor.
Sanatın yönünün belirlenmesinde red mekanizmasıyla ortaya çıkan boşluğun doldurulamaması; boşluğun kendi kendine rastlamsal dolması şeklinde cereyan eden bir olgudur ki yıllardır yaşanmaktadır.
Buna “serbest sanat piyasası” diyebilir miyiz?
Sanat değil de, sanatın yönünün batıya tepki olarak “bizden olsun” mantığıyla seçilmiş sanat düzeyi düşük kişiler tarafından desteklenir duruma gelmesi, sanatçı yapısında da erozyonu meydana çıkardı. Çünkü yön değiştirme ile sanat seviyesinin yükseltilmesi birbirinden ayrı düşünülecek olgular değildi.
“Öyle düşünülmedi ama yön değiştirilirken yetersiz kadrolar nedeniyle sanat seviyesi de yükseltilemedi.” sonucu ortaya çıktı.
Ne geleneksel Türk sanatı geliştirilebildi, ne de dünya sanatında bir yer edinilebildi.
Önceden sanat batıdan ithal ediliyordu, doğu sanat manasında o kadar ilerledi ki, şimdi de doğudan sanat ithali gündeme geldi.
İthalcilik bir kader mi?
Eskinin statükosal yapısıyla mevcudiyetini devam ettiren, göstermelik “geleneksel sanat yamalı” anlayışla mezun veren konservatuar, müzik okulu sayısı misli misli artmasına rağmen müzik seviyesi daha da düştü.
Devlette görev yapan sanatçılar, kurumlarının kuruluş amaçlarından çıkarılarak işlevsizleştirildi.
Eskiyi olduğu gibi muhafaza etme ayrı, gelenekten kaynaklanan gelişmeye destek vermek anlayışında sonuç fiyasko ile sonuçlandı. Çünkü göstermelik müfredat ve içerikle olan ancak bu kadar idi.
Gönüller karıştı.
Batıcı, sanatına Türk sanatı gömleği giydirmeye çalışarak (örneğin senfonik, operasal Zeki Müren) şirin gözükmeye çalışsa da yapılanlar günü idare etmekten öteye gidemedi.
Koyu tutuculuk, her iki cenahta da vardı. İkisinin arasında, orta yol içeren çalışmalar ve uğraşanları kişiliksizlikle itham edildi ki asıl önünün açılması gereken bu yol ve bu yönde üretilen çalışmalardı. Ne yazık ki bu çalışmalar desteklenmedi.
Müzik eleştirisi önemli bir alanı oluştururken neredeyse bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki müzik eleştirmenlerinin müziğe duydukları merak sonucu bu alana yöneldikleri görülüyor. Dolayısıyla alanda hissedilen boşluk da hakkıyla dolmuyor. Dünyadaki sanat yükseltisi dikkate alındığında gerçeği yansıtmayan, çoğu zaman ansiklopedik, bazen de yabancı dilden çeviri kaynaklı lakırtıdan öteye gitmeyen konser kritik yazılarıyla dar alanda kısa paslaşmalara hizmet ediyorlar. Onlar ki kendilerine dokunulmadığı sürece süte sabuna dokunmayan, gerginlik içermeyen durağan yazıları kaleme alıyorlar. Özel olarak tüm giderleri karşılamalı bir davet gelmediği sürece sadece bulunduğu büyükşehirdeki senfoni ve opera konserlerini konu ediniyor, dar alanda yıldızlaştırılan solistlerle günü geçiştiriyorlar. Kimi zaman da dünyaca ünlü solisti, sırf kendilerini beğenmedi, kendileri hakkında fikrini açıkladı diye arkalarına trol haline getirdikleri bilinçsiz müzik meraklılarını alıp o dünyaca ünlü solistimizi linç etmeye kalkışıyorlar.Okurlarının büyük çoğunluğu ise hala konserin neresinde alkışlayacaklarını öğrenememiş küçük yığınlardan meydana geliyor. Onlar için Avrupa müziğiyle uğraşmak, dinleyicisi olmak bir misyon gibi.
Dememiz o ki bu eleştirmenlerin yazıları da değersizi değil de, aslında değerli olmayanı değerli empoze etme hareketinin önemli bir boyutu olarak karşımıza çıkıyor.
Onca müzikoloji bölümü her yıl onlarca mezun verirken gerçek müzik eleştirmenlerinin yetişmemesi de ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Spor yazarları önemli bir konumu ve yaşam tarzını elde etmişler iken müzik yazarları bu yaşam tarzının yanına bile yaklaşamıyor.
* * *
Etkin gücün, iktidarın; sanat türlerinin yükseltisini kendi politik yaklaşımı doğrultusunda düzeyi düşük sanatçı ve sanatlara destek vererek usul usul erozyona uğratması mümkün müdür?
Padişah II. Mahmut’dan Cumhuriyet’e, Atatürk dönemi hariç İsmet İnönü’ye ve bugüne değin geçmiş dönemde de görülmüştür ki yönetimde bulunan etken gücün iktidarı süresince kendi sanat anlayışını yerleştirme, değiştirme şansı zayıftır. Bilinir ki bir kültürü değiştirmede 300 yıl bile yeterli gelmemektedir.
O halde bu etkin güç için ikinci bir seçenek ortaya çıkmaktadır:
“Mevcut sanatı, sanat anlayışını önce yükseltiyi aşma olasılığı olan sanatçı/sanatçılardan başlayarak, sanat kurumlarını ve sanatçılarını sistemli bir şekilde zayıflatmak.”
Bunun bilinçli olarak uygulandığını düşünmüyoruz elbette ama son zamanlarda tesbit edilen, çokça dile gelen kültürde turizm ağırlıklı liyakatsiz tercihlerin sonuçlarını görebiliyoruz.
Önceki yazılarımızdan birinde sanatta “pruning strateji-budama yönetimi” ne değinmiş, yönetim kadrolarına bilinçli olarak liyakatsiz kişilerin getirilmesiyle içten eritme taktiğinden söz etmiştik.
Buna göre sanat düzeyi yüksek sanatçılar planlı bir şekilde pasifleştirilip, önce sanat seviyelerinin düşmesi sağlanmalı, insanların büyük sanatçı olarak addettikleri değerlerin sanat seviyesinin düştüğü izlenimi uyandırılarak gerçek sanat/sanatçı, değersiz, silik hale dönüştürülmelidir.
Ne kadar değersiz sanatçı varsa medyanın da yardımıyla yüceltilmelidir.
Devletin sanat kurumları da bu uygulamadan nasibini alacaktır. Haklarında çok maaş alıyorlar bir iş yapmıyorlar dedikodusu çıkarılıp, önce maaşları sanatçı düzeyinden normal memur maaşı düzeyine düşürülecek, seviyelerine uygun iş yaptırılmayacak, yapanların istekleri köreltilecek, haklarındaki intiba olumsuz manada zayıflatılacaktır.
Alnında ışığı ilk hisseden %10’un bilinçli olarak azaltılması ve sesinin kısılması bir kültürel felaketin habercisi gibi görünüyor.
Değişiyoruz. Sanatın kabuk değişimi, gerçek sanatseverin idollerini körelterek değil, ancak uyum içinde gerçekleşebilir.
Yoksa cemaatinde takdir kazanmış imamın, kötü niyetli kişilerin “saçının kılı kutsaldır” propagandası sonucu imamın saçlarının yolunması ve imamın yoluk kafasıyla düştüğü durumda imama karşı tüm saygısını yitirmesi gibi basit toplum hezeyanı durumlar “bugün bana, yarın sana” geleceğine çok da uzak görünmemektedir.
Temeli her ne yaklaşıma dayanırsa dayansın, sanat her zaman gelecekte kimliğini bulmuştur, bulacaktır.
Görüyoruz ki, sanatımız, tarihimizin hiçbir döneminde bu denli başıboş bırakılmamıştı…
Biz kültürel coğrafya birlikteliğinde yeni bir sanat yolu hayal ediyoruz.
Özellikle de empoze edilmiş batı sanatının yapay büyüklüğü içinde küçük düşürülüp, sanat ile sömürülmediğimiz…
Başlığı bir de tersten okuyalım:
“Gerçek sanatı değerli empoze ederek, geleceğin sanat seviyesini yükseltmek, dünya sanatı, dünya sanatçıları arasında yer almak”
Çok da uzak değil…




Hoşgeldiniz