Nasîruddîn et-Tûsî ve Mûsikî Risâlesi… Dr. Fazlı Arslan


Toplam Okunma: 4392 | En Son Okunma: 23.03.2024 - 07:59
Kategori: Araştırma Yazıları

Doğu musikisinin nazariyatına dair, Kindî ile başlayıp günümüze kadar gelen eserler zinciri içerisinde bir çok kitap ve risale yer almaktadır. Ancak Türkçe olmadıkları için bu eserlerden yeteri kadar istifade edilememektedir. Bu sebeple, yazma mûsikî eserleri üzerinde son yıllarda, metin neşri ve tahlili türünden önemli çalışmalar yapılmaktadır.

“Nasîruddîn et-Tûsî ve Mûsikî” Risâlesi

Abstract

Nasīr al-Dīn al-Tūsī and His Risāla in Music. Nasīr al-Dīn al-Tūsī was a noted astronomer and mathematician. His writings dealt with both religious topics and non-religious subjects. His popular fame is based upon a large number of treatises. His works all are well-known except “Risāla fī Ilm al-Mūsīkā” which was written about theory of music. Risāla were discussed in this study and translated into Turkish. Risāla includes many musical terms as intervalic ratios, establishment of intervals and their proportions, and names, consonances-disconances, and rhytmic analysis.

Key Words: al- Tūsī, Risāla, Musicology, Music

Giriş
Doğu musikisinin nazariyatına dair, Kindî ile başlayıp günümüze kadar gelen eserler zinciri içerisinde bir çok kitap ve risale yer almaktadır. Ancak Türkçe olmadıkları için bu eserlerden yeteri kadar istifade edilememektedir. Bu sebeple, yazma mûsikî eserleri üzerinde son yıllarda, metin neşri ve tahlili türünden önemli çalışmalar yapılmaktadır.

Doğu Mûsikîsinin kaynakları üzerinde yapılan çalışmalara yenilerinin eklenmesi açısından biz de, bu çalışma ile, kendisini XIII. yüzyıl müzikoloğu kabul edebileceğimiz Nasîrüddîn et-Tûsî’nin yazdığı önemli bir mûsikî risâlesini, yeni çalışmalara ışık tutması amacı ile hem Arapça metin olarak hem de çevirisini ve analizini yaparak yayımlıyoruz.

Oldukça kısa da olsa, Tûsî’nin bu risâlesi -aşağıda görüleceği üzere- mûsikî ilminin, beste (kompozisyon), îkâ, aralık (bu´d), uyum ve intîkâl gibi birçok kavramına yer vermektedir.

Tûsî’nin Yaşadığı XIII. Yüzyılda Mûsikî Nazariyâtı Çalışmaları
Tûsî’ye geçmeden önce yaşadığı asırdaki önemli isimlere göz atmak gerekmektedir. Bu asırdaki en önemli mûsikî nazariyatçısı “17 perdeli Eski Doğu Ses Sistemi”nin kurucusu sayılan Safiyyüddîn Abdülmümin el-Urmevî’dir. (ö. 693/1294) Safiyyüddîn’den yirmi yıl önce vefat eden Tûsî ve Safiyyüddîn arasında önemli bir yakınlık mevcuttur. Zira Safiyyüddîn Kitâbu’l-Edvâr’ı Tûsî’nin tavsiyesi ile yazmıştır.

İbn-i Sînâ’dan Safiyyüddîn’in yaşadığı XIII. yüzyıla kadar yaklaşık iki asırlık dönemin Türk Mûsikîsi çalışmaları yönünden karanlık bir devir olduğu, bu döneme ait herhangi bir belgeye şimdiye kadar rastlanmadığı ve bu durgunluk devresinin Safiyyüddîn’in mûsikî nazariyâtı üzerine yaptığı çalışmalarla sona erdiği biçiminde bir kanaat mevcuttur. Hatta Fârâbî’den sonra mûsikî alanında Safiyyüddîn gelinceye kadar hiçbir kimsenin bilinmediği ifade edilmekte ve mûsikî dünyasındaki uzun sessizliğin sebebinin o devirde nizam ve sükunun Orta Asya ve civarında kuvvetli ve devamlı bir bir hükumet tarafından tesis edilememiş olmasına bağlanmaktadır.

Yukarıda örneklerini verdiğimiz önemli kaynaklara bakılınca bu yüzyılda -Safiyyüddîn’in eserleri hariç- neredeyse hiçbir bilimsel çalışmanın yapılmadığı kanaati hasıl olmaktadır. Ancak Nuri Uygun, Farmer’den naklen bu döneme ait iki isme yer vermiştir. Bunlar Alamüddîn Kayser (ö. 649/1251) ve Nasîruddîn et-Tûsî (ö. 672/1273) dir.

Farmer’in VIII. ve XVII. yüzyıllar arasında mûsikînin teorisi, pratiği ve târihi üzerine yazılmış eserleri ele alan “The Sources of Arabian Music” adlı kitabında XIII. yüzyıl çalışmalarına bakıldığı zaman birçok eserle karşılaşmaktayız. The Sources’te verdiği kaynakların bir kısmını “A History of Arabian Music” adlı eserinde de zikretmiştir. Bu dönem kanaatimizce hem amelî hem de ilmî çalışmalardan yoksun değildir. Bu yüzyıla ait eserlerin bugün çok sayıda insan tarafından bilinmemesi, belki o devirde Safiyyüddîn gibi büyük bir otoritenin yazmış olduğu eserlerin ağırlığıdır. Bu yüzyıldan bahsederken asırlardır Safiyyüddîn’in eserleri konuşulup onlar hakkında yazıldığından diğerlerinin gölgede kaldığını düşünmekteyiz.

Sonuç olarak bu asırda da mûsikî nazariyâtı alanında eserler verilmeye devam edilmiş ancak Fârâbî’ ve Safiyyüddîn aşılamamıştır. İşte mûsikî nazariyâtı alanında bir risâle yazmış olan Tûsî bu asrın önemli bir simasıdır.

Nasîruddîn et-Tûsî Kimdir?
Tam adı Nasîruddîn Ebû Cafer Muhammed b. Muhammed b. El-Hasan et-Tûsî’dir. 597/1201 tarihinde Horasan’ın Tus şehrinde doğmuş ve 672/1274 tarihinde Bağdat’ta vefat etmiştir. Kâzimeyn’de İmam Musa Kâzım’ın türbesi yanına gömülmüştür.

Özellikle riyâzî ilimlerde zirvede olan bir filozoftur. Geometrideki üstün konumundan dolayı kendisi Türk Öklidis’i olarak adlandırılmıştır. Daha genç yaşta iken matematik sitesini mamur bir hale koymakla “el-muhakkik” ünvanını kazanmış, Grek diline iyi vükûfu sayesinde birçok Yunan matematik ve astronomi eserlerini kendinden evvelkilere nazaran daha mükemmel ve genişletilmiş şekilde Fars ve Arap dillerine çevirmişti. Daha çok bir filozof, matematikçi ve astronom olmakla tanınsa da aslında o Kelâm, Hukuk, Ahlak, Müzik, Fizik gibi diğer ilim dallarında da kuvvetli bir düşünürdü. İşte bundan dolayı kendisine her şeyi bilen manasına “hoca” ve insanlığın hocası manasına “üstâdu’l-beşer” denmiştir. Ayrıca Aristotle ve Fârâbî’den sonra “üçüncü muallim/el-muallim es-salis” olarak adlandırılmıştır.

Hülâgû’nün yanında büyük itibarı olan Tûsî, Merâga’da büyük bir rasathane yaptırmış ve burada büyük bir kütüphane oluşturmuştur. Bu kütüphanede Bağdat, Şam ve Mezopotamya’dan 400 bin ciltten fazla kitap toplamıştır. Aritmetik, Geometri, Trigonometri, Astronomi, Optik, Mineraloji, Tıb, Lojik, Felsefe, Ahlak, Müzik ve Edebiyat gibi çeşitli alanlarda çok sayıda eserler veren üretken bir bilgindir. Eserlerinden bazılarını Mehmet Bayraktar sınıflandırarak şu şekilde vermiştir.
Felsefe, Kelam, Ahlak ve Tasavvufa ait eserleri şunlardır: Şerhu’l-İşârât ve’t-Tenbihât, el-Fusûl, Aksâmu’l-Hikme, Telhîsu’l-Muhassal, Tecrîdu’l-Akâid, Kavâidu’l-Akâid, Ahlâk-ı Nâsırî, Avsâfu’l-Eşrâf, Matematik alanında yazdığı eserleri: Tahrîru Usûli’l-Öklidis, Kitâb fi’l-Şekli Ma´ruf bi’l-Kutta, Tecrîd fi’l-Hendese, Kitâbu Câmii’l-Hisab, Kitâbu Zafer fi’l-Cebr ve’l-Mukâbele, Astronomi alanında yazdığı eserleri ise; Tahrîru’l-Macestî, Zîc-i İlhânî, Kitâbu’l-Usturlab, Tezkere fî İlmi’l-Hey’e, Zîcü’ş-Şâhî, Zübdetü’l-İdrâk.

Mûsikî Risâlesi
Eski kaynaklarda Tûsî hakkında yukarıda verilen bilgiler yanında tasnîfâtı arasında İlmu’l-Mûsîkâ adıyla bir esere rastlanmamaktadır. Tûsî’nin mûsikî alanında eser verdiği çağdaş çalışmalarda ve oldukça kısa bir şekilde yer almaktadır. Ancak detaylı bilgiyi Farmer’da ve Tûsî’nin bu risâlesini yayımlayan Zekeriyya Yûsuf’un çalışmasında bulabilmekteyiz.

Tûsî’nin musîkîye ait Risâlesi Farmer ve Zekeriyya Yûsuf’a göre onun matematik çalışmaları arasındadır ve bu eserin tek kopyası Paris Bibliotheque Nationale’de bulunmaktadır. Farmer, Risâle’nin başlıksız olduğunu ve Risâle’de Grek müziği üslûbunda aralıkların (ebâ´d) anlatıldığını kaydetmiştir. Ona göre bu Risâle muhtemelen ansiklopedik bir çalışma olan Ahlâk-ı Nasîrî’nin bir bölümüdür. Ayrıca Farmer, George Sarton’un, Tûsî’nin bu Risâlesini, Kenzu’t-Tuhaf’ın tercümesi olarak kabul ettiğini belirtir. Oysa G. Sarton, Kenzu’t-Tuhaf’ın, bu Risâlenin tercümesi olduğunu yazmaktadır. Zekeriyya Yûsuf da aynı yanlışı tekrarlamıştır.

Tûsî’nin bu Risâlesini şerheden Zekeriyya Yûsuf’un kaydettiği bilgiler Farmer ile paraleldir. Zekeriyya Yûsuf’un belirttiğine göre Risâle fî İlmi’l-Mûsikâ, Paris Milli Kütüphanesi 2466 numarada, çeşitli konularda risâleler içeren başlıksız bir yazmanın içerisinde (vr. 197-198) bir bölümdür ve dünyadaki tek nüshadır.

Risâlenin Metni
بسم الله الرحمن الرحيم
قال المولى الأعظم نصير الملة و الحق و الدين الطوسي برّد الله مضجعه و عطر مرقده: علم الموسيقى يتألف من علمين:
أحدهما: العلم بالتأليف، و هو نسب الأصوات الواقعة في النغم المختلفة في الثقل والحدة لا في الجهارة والخفاتة على وجه تقبله الطباع.
والثاني: العلم بالإيقاع، و هو النظام الواقع بين أزمنة السكونات المتخللة بين النقرات و النغمات، و منه أوزان الشعر.
و كل نغمتين مختلفتين في الثقل و الحدة تسميان ﺑ”البعد”، و التفاوت بين النغم فيهما يقاس بالتفاوت الواقع في الأعداد.
و أعظم الأبعاد الواقعة في أى لحن كان تكون على نسبة ضعف الضعف و هي نسبة أربعة إلى واحد، و يسمى الضعف في اصطلاههم ﺑ “الذي بالكل” و يسمى ضعف الضعف ﺑ “الذي بالكل مرتين”.
و يليه في العظم “الذى بالكل و الخمسة” و هو نسبة ثلاثة إلى واحد، لأن نسبة الإثنين إلى واحد هي نسبة “الذي بالكل”، و نسبة الثلاثة إلى الإثنين نسبة “الذي بالخمسة”، و هو الزائد نصفاً، و إنما سمي ﺑ”الخمسة” لأن الإنتقال من أحد طرفيه إلى الأخر لا يكون مستعملاً إلا بخمسة أصوات، مثاله:
ليكن أحد الطرفين ثمانية، و يكون الطرف الأخر اثنى عشر، و الإنتقال يكون هكذا: الطرف الأول ثمانية، و ينتقل منها إلى اثنى عشر و هذه خمسة.
و بعد الذي بالكل والخمسة يكون: “الذي بالكل” و هو نسبة الإثنين إلى وأحد -أعني الضعف- و بعده “الذي بالخمسة” و قد مر ذكره. و بعد “الذي بالأربعة” و هو الزائد ثلثاً، و ينتقل من أحد الطرفين الى الأخر بأربعة أصوات، و لذلك سمي ﺑ “الذي بالأربعة” مثاله: ينتقل من تسعة إلى عشرة إلى أحد عشر إلى اثنى عشر. و إذا زيد على التسعة ثلاثة حصل اثنى عشر، و ينتقل منها اليه بهاتين الواسطين.
و بعده الزائد ربعاً، كنسبة خمسة إلى الأربعة، ثم الزائد خمساً، ثم سدساً إلى ما لا يتناهى. و أصغر الأبعاد المحسوسة: نسبة الزائد جزأً من خمسة و أربعين، و بعدها لا يحس بالتفاوت.
و الأبعاد: كبار، و صغار. و الكبار خمسة هي:
١-الذي بالكل مرتين.
٢-الذي بالكل والخمسة
٣-الذي بالكل
٤-الذي بالخمسة
٥-الذي بالأربعة
و من الأبعاد لا يمكن أن ينتقل من أحد طرفيهما إلى الأخر الا بوسائط، و ذلك لأن ذلك الإنتقال يعسر على الطباع، فيبعد عن القبول.
و أما الصغار: فما عداها، و أعظمها الزائد ربعاً، و أصغرها الزائد جزأً من خمسة و أربعين، و المعتدل المقبول عند أكثر الطباع، الزائد جزأً من ثمانية و يسمى ﺑ “الطنيني”
و الأصوات الواقعة في الألحان لا تكون مقبولة إلا إذا كانت على نسبة هذه الأعداد، و كانت مرتبة فيها بحيث لا يحس التفاوت بينها و بين المقبولة، و نسب احوال النبضات المختلفة في القوة و الضعف و في المقدار، بحيث أن تكون على هذه النسب حتى تكون منتظمة.
والمحسوس منها خمسة أبعاد:
١-الذي بالكل و الخمسة
٢-الذي بالكل
٣-الذي بالخمسة
٤-الذي بالأربعة
٥-الزائد ربعاً
و غير ذلك فما لا يحس في النبض، أو لا يكون مقبولاً في الطبع و اما إذا كانت النسب بين مقادير أزمنة الحركات و أزمنة السكونات على حسب الإيقاعات المقبولة في الموسيقى، كانت النبضات جيدة الوزن، وما لم تكن كذلك رديئة الوزن، و ذلك على جنس غير جنس الإنتظام و عدمه. والله أعلم بالصواب.

Risâlenin Tercümesi

Büyük alim, milletin, hakkın ve dinin yardımcısı et-Tûsî -Allah yattığı yeri serin, kabrini hoş kokulu kılsın- der ki: Musîkâ ilmi, iki ilimden oluşur.

Birincisi: Telif (beste, composition) ilmidir. Telif; insan tabiatının kabul ettiği, tiz ve pest –yüksek veya hafif değil- çeşitli nağmelerdeki seslerin nisbetlerini ele alır.

İkincisi: Îkâ ilmidir. Îkâ ise vuruşlar ve nağmeler ile sakin zamanlar arasındaki uyumdur. Şiirdeki vezin bu kabildendir.

Çeşitli tizlik ve pestlikteki her iki nağme bu´d (aralık) olarak adlandırılır. Nağmeler arasındaki farklılık, sayılar arasındaki farklılıkla mukayese edilir.

Herhangi bir lahn (melodi) içerisindeki aralıkların en büyüğü “iki oktav” aralığıdır. Bunun oranı da 4/1′dir. “Oktav”, müzik ıstılahında “ellezî bi’l-küll” olarak; iki oktav ise “ellezî bi’l-küll merrateyn” olarak adlandırılır.

Büyüklük açısından bundan sonra gelen aralık, “oktav ve beşli” aralığıdır. Oran değeri ise 3/1′dir. Çünkü 2′nin 1′e oranı (2/1) oktav’ın oranıdır. 3′ün 2′ye oranı (3/2), “beşli”nin oranıdır. 3/2, 1+1/2 demektir. “Bi’l-hamse” olarak adlandırılır. Çünkü “beşli”nin iki tarafı arasındaki seyirde beş ses kullanmak gerekir. Mesela; “Beşli”nin bir tarafı 8, diğer tarafı 12 olsun. Bu iki ses arasında beş adet ses bulunmaktadır.

“Oktav ve beşli”; oktav (2/1) ve beşli (3/2) den oluşmaktadır ki bu daha önce anlatıldı. (2/1×3/2=6/2=3)
“Dörtlü” ise 1+1/3 (4/3) olarak ifade edilir. Pest ve tiz tarafı arasında dört ses bulunmaktadır. Bu yüzden “ellezî bi’l-erbaa” olarak adlandırılır. Örneğin; 9′dan 10′a, 11′e, 12′ye geçişte dört ses kullanılır. 9′a 3 eklendiği zaman 12 elde edilir. 12′ye ise aradaki bu sayılarla ulaşılır.
Sonra 1+1/4 (5/4) gelir. Sonra 6/5, sonra 7/6 ve böylece sonsuza kadar devam eder. Kulağa hoş gelen en küçük oran 46/45′tir. Bundan sonra gelen oranların farklılığı kulak tarafından artık hissedilmez.

Aralıklar; büyük ve küçük aralıklar olarak ikiye ayrılır. Büyük aralıklar beş adettir.
1. İki oktav
2. Oktav ve beşli
3. Oktav
4. Beşli
5. Dörtlü

Aralıklar arasında geçiş (intikal/seyir) için ara sesler gereklidir. Aksi takdirde insan tabiatına sıkıntı verir ve kabul edilmez.

Küçük aralıklara gelince; yukarıda sayılanların dışındakilerdir. En büyüğü 5/4 en küçüğü ise 46/45tir. Bu küçük aralıklar içerisinde en kabul edileni ve uyumlu olanı “tanînî” olarak adlandırılan 9/8 oranıdır.

Melodilerdeki sesler ancak yukarıdaki oranlar ile tertip edilirse kulağa hoş gelir. Çünkü bunların dışındaki oranların birbirleri arasındaki farkının, kuvvet ve zayıflığının ve tel üzerindeki ölçüsünün oranları hissedilmez. Bunlar muntazam aralıklar olarak adlandırılır ve beş adettir.

Oktav ve beşli, Oktav, Beşli, Dörtlü, 5/4. Bunların dışındakilerin titreşim farkı hissedilmez veya insan tabiatında kabul edilmez.

Eğer vuruşlar ile sakin zamanlar arasındaki oranlar mûsikîde kabul edilmiş olan îkâ ölçülerinde olursa o zaman ritimler güzel vezinde olur. Böyle olmaz ise kötü vezinli olur ve düzensiz sayılırlar.

Risâlenin Analizi
Tûsî mûsikî ilmini; te’lif (beste) ve îkâ olmak üzere iki kısma ayırmaktadır. Telif; tiz ve pest insan tabiatının kabul ettiği çeşitli nağmelerde bulunan seslerin oranları ile ilgilidir.

Tûsî’ye göre bir beste yapımında tizlik ve pestlik açısından, nağmeler arasında belli sayısal oranlar bulunmalı ve bu oranlar insan tabiatına uygun olmalı, insan nefsine hoşluk vermelidir. Tûsî, telif’in tanımını yaparken ara cümle olarak nağmenin şiddet ve zayıflığının, telifin tanımına girecek bir nitelik olmadığını belirtmektedir. Kanaatimizce Tûsî, Fârâbî’nin bilinen eseri Kitâbu’l-Mûsîkâ’l-Kebîr’deki bir yanlışını görmüş olduğu için bu ayrıntıyı özellikle ifade etmektedir. Zira Fârâbî’nin bu hatasına daha sonraki eserlerde de işaret edilmektedir. Fârâbî sesin niteliklerinden bahsederken şöyle der: “Vuruş ne kadar şiddetli olur ise, ses o kadar tiz olur. Vuruş zayıf olursa ses de pest olur.” Safiyyüddîn Abdülmümin el-Urmevî, Şerefiyye adlı eserinde buna şu cümlelerle karşı çıkmaktadır. “Bu doğru değildir. Zira böyle olsaydı açık bir tele (mutlaku’l-veter), sadece hızlı ve yavaş vurmakla çeşitli tizlik ve pestlikte sesler elde etme imkanı olurdu. Oysa bunun yanlışlığı ortadadır. Tizlik ve pestliği değil, vuruşun şiddetli olması ile sesin kuvveti, vuruşun zayıf olması ile de zayıflığı artar. Ancak bu hüküm nefesli sazlardan duyulan nağmeler için geçerli olabilir. “Yera´” gibi. Bir tek deliğe üfleme şiddetli olursa nağmenin tizleşmesine sebep olur.” Fârâbînin hızlı vurmakla tiz ses elde edileceği görüşü, eserini tahkîk edenlerin de dikkatini çekmiş ve bunun yanlışlığına işaret etmişlerdir.

“İnsan tabiatına hoş gelmesi” şartını Safiyyüddîn nağme tarifi için yeterli bulmamaktadır. O şöyle der: “‘İnsan tabiatına hoş gelen’ ifadesi de yeterli değildir. Zira kötü hançereden nağmeyi dinleyen ondan nefret eder ama o bir nağmedir.”

Mûsikî ilminin ikinci bölümü îkâdır ki Tûsî, îkâ konusunda Risâlenin en sonunda birkaç cümle söylemektedir. Yeri gelince açıklanacaktır.

Aralık (bu´d-interval)
Tûsî, yukarıdaki kısa girişten sonra müzikteki en önemli konulardan birisi olan aralık konusuna geçer. Gerçekten Tûsî’nin bu Risâlesinin önemli ölçüde aralıklar üzerine kurulu olduğunu söyleyebiliriz.

Ona göre “Çeşitli tizlik ve pestlikteki her iki nağme bu´d (aralık-interval) olarak adlandırılır.” Urmevî aralığı şöyle tarif eder. “İki ayrı nağme arasındaki her uyumlu te’lif aralık olarak adlandırılır.” “Müzikte iki nota arasındaki pestlik tizlik farkını gösteren mesafe” anlamına gelen aralığın birçok çeşitleri bulunmaktadır.

Aralıkların İsimleri
Tûsî, aralıkları büyükten küçüğe doğru şu şekilde sıralar. En büyük aralık “iki oktav (double octave)” aralığıdır.

iki oktav
  oktav 1/2 1/4

Sol(açık tel) Sol Sol

Tel üzerinde iki oktav
Bu aralığın oran değeri ise 4/1′dir. Yani iki oktav aralığının birbiri ile toplanması sonucu elde edilir. Oktavın değeri 2/1′dir. İki oktav ise 2/1×2/1=4/1=4′tür. İki oktavlık ses; dörde bölünmüş bir telin, tiz taraftan birinci kısmının sonuna basılarak elde edilir.

Oktav
Oktav “ellezî bi’l-küll”; iki oktav ise “ellezî bi’l-küll merrateyn” olarak adlandırılmıştır. Bu isimler daha sonraki bütün edvârlarda aynıdır.

İki oktav’dan sonra gelen en büyük aralık “oktav ve beşli” aralığıdır. Oran değeri 3/1′dir. Çünkü 2/1 oktav’ın oranıdır. 2/1′e beşli’nin (3/2) eklenmesi ile oktav ve beşli elde edilmiş olur. 2/1×3/2=6/2=3/1=3. Yani bu ses bir telin 1/3′ünden çıkar.

oktav ve beşli
  beşli 2/3 1/2 1/3

sol re sol re

Tûsî’nin burada atladığı bir aralık daha vardır ki bu, bütün edvârlarda “oktav ve beşli”nin ardından gelen aralıktır. Bu aralık ise “oktav ve dörtlü” aralığıdır. Bir oktava bir dörtlü eklenir. 2/1×4/3=8/3 olarak ifade edilir.

oktav ve dörtlü

dörtlü 3/4 1/2 3/8
  Sol do sol do

Tûsî’nin verdiği dördüncü aralık “beşli (quintet)” dir. Oran değeri ise 3/2′dir. Yani bir telin 2/3′ünden çıkar. Sol-re, la-mi aralığı gibi.

oktav ve beşli
  beşli 2/3 1/3
  Sol re sol re

Tûsî 3/2′nin 1+1/2 olarak da ifade edildiğini belirtir ki bütün edvârlarda kullanılan bu ikincisidir. Bu daha önce geçti.

Tûsî sonra “beşli”nin “bi’l-hamse” olarak adlandırılmasının sebebinin içerisinde beş nota bulunmasından dolayı olduğunu belirtir. Yani bir beşli icra edileceği zaman beş sese basılır.

Tûsî beşliyi sayılarla şu şekilde açıklar:

Mesela; beşlinin bir tarafı 8 olsun. Diğer taraf 12 olsun. Pest taraf 8 tiz taraf 12. Bu iki ses arasında beş adet ses bulunmaktadır. Zira bu iki sayı arasında 3/2 oranı olduğu gibi notalar arasında seyir için 8, 9, 10, 11, 12 gibi beş adet sese basılması gerektiği vurgulanıyor. Bu sayılar ile birçok edvar’da benzer konular anlatılmış ve aralıklar gösterilmiştir. Mesela; 8 ile 12 arasında bir dörtlü (4/3) ve bir tanînî aralık (9/8) mevcuttur. Şöyle ki; tanînîyi pest tarafta bırakarak 3/2′den 4/3′ü çıkarırsak 12, 9, 8 sayıları çıkar ki bu sayılar arasındaki oranlar 12/9=4/3 ve 9/8′dir.
Beşinci aralık “dörtlü” (quartet) dür. Oran değeri 4/3′tür. Yani bir telin 3/4′ünden çıkar. Sol-do, la-re aralığı gibi.

oktav ve dörtlü
  dörtlü 3/4 1/2 3/8
  Sol do sol do

Tûsî, dörtlünün “ellezî bi’l-erbaa” olarak adlandırılmasının da bu aralığın dört ses içermesi sebebiyle olduğunu belirtir.

Dörtlüden sonra gelen aralıkların 5/4′ten başlayarak 6/5, 7/6…olarak sonsuza kadar devam edeceğini belirtir. Ancak bu 1+1/N olarak formüle edilen doğal dizilişte en son uyumlu sesin 46/45 olduğunu belirtir. Bundan sonra gelen sayılar arasındaki farklılığın kulakta hissedilemeyeceğini belirtir. Bununla Tûsî “en uyumlu aralıkların küçük tam sayılardan oluşan ve süperpartiküler oranlarla ifade edilen aralıklar olduğu” kuralına işaret etmektedir. Bu kural eski Greklerden beri mûsikî nazariyatında “küçük sayılar kuralı” olarak yer almaktadır. “Birlikte duyulan iki sesin frekans oranı ne kadar küçük tam sayılardan meydana gelirse, o iki ses arasındaki aralık o kadar uyumludur.” Bu sebeple mûsikî nazariyâtımızda bazı aralıklar için takrîbî değerler kabul edilmiştir.

Aralıkların Kısımları
Tûsî buraya kadar aralıkları oranları ile verdikten sonra onları büyük ve küçük olmak üzere iki kısma ayırır. Büyük aralıkları;
1. İki oktav
2. Oktav ve beşli
3. Oktav
4. Beşli
5. Dörtlü
olarak sıralar ve sonra bu sesler arasında uyumlu kulağa hoş gelen intîkâl (seyir, geçiş) in ancak araya notalar alınarak mümkün olacağını belirtir. Büyük aralıklarla yapılacak melodinin kulağa hoş gelmeyeceğini ve insan tabiatının bunu kabul etmeyeceğini belirtir.

Küçük aralıklar ise; yukarıdakilerin dışındakilerdir. En büyüğü; 5/4, en küçüğü ise 46/45′tir. Tûsî’nin belirttiği çok önemli bir nokta ise şudur. İnsan ruhuna en hoş gelen ve en uyumlu aralığın tanînî (9/8) olarak adlandırılan aralık olduğunu belirtir ki bu günümüzde en çok kullanılan “tam ikili aralık”tır. Sol-la, do-re aralığı gibi. Bir telin 8/9′undan çıkar. Şöyle ki;

tanînî
  8/9
  sol la

Uyumlu ve kulağa hoş gelen beste için ancak yukarıdaki oranlara sahip aralıkların kullanılabileceğini aksi takdirde uyumsuz sesler elde edileceğini belirtir. Oktav ve beşli, oktav, beşli, dörtlü ve 5/4 oranlı “büyük üçlü”yü (major third) ise “muntazam ve hissedilebilir” olarak nitelendirir. Bunların dışındakilerin insan tabiatı tarafından kabul edilmeyeceğini belirtir.
Tûsî’nin önemli ölçüde, aralıklara ayırdığı bu Risâlesinde ele aldığı hususlar birçok edvâr kitabının temel konuları arasındadır. Aralıklar ve sayısal oranları, uyum ve uyumsuzluk konularında bütün edvârlarda geniş bilgiler bulunmaktadır.

İhvân-ı Safâ’da bu konu ile alakalı şu cümleler önemlidir. “En iyi besteler en uyumlu oranlarla yapılanlardır” denir ve daha sonra bu uyumlu oranların 2/1, 3/2, 4/3, 5/4, 9/8 olduğu belirtilir. İhvân-ı Safâ’nın “Sayılara, Sayısal Oranların İnsan Üzerindeki Etkilerine Ve Mûsikîye İlişkin Oranlara” ayrılan Altıncı Risâle’sinde şu hususlara değinilmiştir. “Oran iki miktar arasındaki ölçüdür. Her iki sayı birbirine nisbet edildiğinde ikisi ya eşittir veya değildir. İki sayı arasında eşitlik (müsâvât) durumu yoksa biri diğerinden büyük ya da küçüktür. Küçük sayı büyüğe nisbet edildiğinde dokuz durum ortaya çıkar. Onlar 3/2, 4/3, 5/4, 6/5, 7/6, 8/7, 9/8, 10/9, 11/10 şeklindeki oranlardır. Bundan başka dı’f (iki kat), misil ve cüz’(3/2, 4/3, 5/4…), misil ve eczâ (5/3, 7/4, 9/5…), dı’f ve cüz’ (5/2, 7/3, 9/4…), dı’f ve eczâ (8/3, 11/4, 14/5) ve ed’âf (4 ve katları) oranlarına da yer verilmiştir.

İbn-i Sînâ da aralıkları, büyük, orta ve küçük aralıklar olmak üzere üç kısma ayırmaktadır. Oktav aralığı İbn-i Sînâ’ya göre büyük aralık, dörtlü ve beşliler orta aralık, dörtlüden sonra gelen aralıklar ise küçük aralıklar (lahnî) olarak tasnif edilmiştir. Yine ona göre büyük lahnî aralıklar 5/4, 6/5, 7/6, 8/7, 9/8, 10/9, 11/10, 12/11,13/12,14/13 oranlı aralıklardır. Orta lahnî aralıklar 15/14′ten 29/28′e kadar olan aralıklardır. 30/29′dan başlayan diğerleri ise küçük lahnî aralıklardır.

Aralıklar en geniş olarak Tûsînin çağdaşı Safiyyüddîn’in Şerefiyye adlı eserinde ele alınmıştır. Safiyyüddîn, önce iki sayı arasında bulunan bütün oranları farazi bir tel üzerinde göstermiş ve daha sonra onları kısımlara ayırmış ve onlara isimlendirmiştir. Safiyyüddîn, isimlerini verdiği aralıkları büyük, orta ve küçük olmak üzere üç kısma ayırır.

1. Büyük Aralıklar: Safiyyüddîn’e göre kullanılan büyük aralıklar dört tanedir. Bunlar; İki oktav, oktav ve beşli, oktav ve dörtlü ve oktav aralıklarıdır.
2. Orta Aralıklar: Beşli ve dörtlü aralıklarıdır.
3. Küçük Aralıklar: Büyük ve orta aralıkların dışında kalan, 5/4, 6/5 ve 7/6…olarak devam eden aralıklardır. Küçük aralıkları da lahnî (melodik) aralıklar olarak adlandırır ve kendi içinde büyük, orta ve küçük olmak üzere üç kısma ayırır.

a. Büyük lahnî aralıklar; 5/4, 6/5, 7/6 oranlı aralıklardır. Bunun tanımını Safiyyüddîn şu şekilde yapar. Dörtlüden çıkarıldıklarında dörtlü içerisinde daha küçük bir oran kalıyor ise bu aralık büyük lahnî aralıktır. Mesela; 5/4′ü 4/3′ten çıkaralım. 4/3÷5/4=16/15 kalır ki bu oran çıkarılan (yani 5/4) dan daha küçüktür. Diğerleri de buna göre yapıldığı zaman dörtlü içerisinde kalan oranın çıkarılandan daha küçük olduğu görülecektir.
b. Orta lahnî aralıklar; iki katları dörtlüden çıkarıldığı zaman dörtlü içerisinde kalan oran çıkarılan orandan daha küçük ise bu aralıklar orta lahni aralıklardır. Bunlar da 8/7, 9/8, 10/9 dur. Mesela; 9/8 i ele alalım. İki katı 9/8×9/8=81/64. 4/3÷81/64=256/243 kalır ki bu oran çıkarılan orandan daha küçüktür.
c. Küçük lahnî aralıklar ise 11/10 dan başlayıp devam eden aralıklardır.

Safiyyüddîn, aralıkları bu şekilde sınıflandırdıktan sonra çok önemli bir hususa burada işaret eder ki o da şudur: Yaşadığı devrin icrâcılarına göre lahnî aralıkların üç kısım olduğunu belirtir. En büyüğü 9/8, ortası, 14/13 en küçüğü ise 256/243 oranlı “fazla” aralıklarıdır. Bütün güçlü melodilerin bu üçü ile meydana getirildiğini söyler. Çünkü diğer lahnî aralıklar birbirlerine benzemektedirler ve aynı ses gibi duyulurlar. Bu yüzden 8/7 ve 10/9 yerine 9/8′in, bütün orta lahnî aralıklar yerine 14/13′ün, bütün küçük lahnî aralıklar yerine de 256/243′ün kullanıldığını belirtir.

Bu aralıkları uyumlu oluşlarına göre şu şekilde sıralayarak anlatır:
1. Oktav aralığı; Aralıkların en uyumlu ve en tabii olanıdır. Çünkü bir ses, oktavı ile birlikte çalındığı zaman aynı nağme imiş gibi duyulur ve beste yaparken birbirinin yerine kullanılırlar. Bir telin tam ortasından (1/2) çıkan ses açık telden çıkan sesin oktavıdır.
2. İkinci sınıf uyumlu aralıklar; İki oktav, oktav ve beşli, oktav ve dörtlü aralıklarıdır. Zîra iki oktav, oktav gibi duyulur. Oktav ve beşli, beşli gibi, oktav ve dörtlü, dörtlü gibidir. Dörtlünün iki katı (16/9) da ikinci sınıf uyumlu aralıklardan sayılır.
3. Bundan sonra en uyumlu aralığın “beşli” aralığı olduğunu, ardından dörtlünün geldiğini belirtir.
4. Bunların dışındaki 5/4, 6/5, 7/6 oranlı aralıklar zayıf uyumludurlar.
5. Küçük aralıklara (lahnî) gelince onların en uyumlu olanları 8/7, 9/8 dir. Sonra aralıklar küçüldükçe zayıflığın da arttığını belirtir. Buraya kadar önemli ölçüde Tûsî ile aynı bilgileri vermektedirler.

Fethullah Şirvânî, oktav, beşli, dörtlü, tanînî, mücennep, bakiyye, iki oktav, oktav ve beşli, oktav ve dörtlü olarak dokuz adet uyumlu aralık saydıktan sonra tatbîkâtta uyumlu aralıkların aslında 12 tane olduğunu belirtir ve yukarda saydıklarına üç oktav, iki oktav ve beşli, iki oktav ve dörtlü aralıkları da ekler.

Ladikli, aralıkları; büyük, orta ve küçük aralıklar olarak sınıflandırmış ve bu tasnifin Safiyyüddîn’e ait olduğunu belirtmiştir. Aynı tasnif Şirvânî’de de mevcuttur.

Alişah, uyumlu aralıkları birinci ve ikinci derece uyumlular olarak sınıflandırmıştır. Ancak Alişah, birinci derece uyumluları; oktav, beşli, dörtlü, tanînî, mücenneb ve bakiyye olarak, ikinci derece uyumlu aralıkları ise; İki oktav, oktav ve beşli, oktav ve dörtlü aralıklar olarak sıralamıştır.
Rauf Yekta’nın “uyumlu aralıklar” başlığı altında belirttiği büyük ve orta aralıklar Safiyyüddîn’in kaydettikleri ile aynıdır. Yekta, bunların dışında kullanılan bütün aralıkları “küçük aralıklar” olarak belirtmiş ve porte üzerinde göstermiştir.

Tûsî, girişte mûsikî ilmini ikiye ayırmış, birinci kısmın telif, ikinci kısmın îkâ olduğunu belirtmiş ve îkânın tarifini yapmış idi. Risâlenin sonunda ise yine îkâ hakkında bir cümle zikretmektedir. Herhangi bir usûl ismine yer vermese de îkâ ilmine dair birkaç temel kavrama işaret etmiş ve şiirdeki veznin îkâ ile ilişkisini belirtmiştir. Sonraki birçok müzik yazmalarında görüldüğü üzere usûller, vezin kalıpları ile anlatılmıştır. Edvârlarda genel olarak mûsikî ilmi elhân ve îkâ olarak ikiye ayrılmış ve îkâ bahsi detaylı olarak yer almıştır.

Sonuç
Miladi XIII yüzyılda yaşamış olan Nasîruddîn et-Tûsî’nin mûsikî nazariyatı alanında yazdığı bu kısa Risalesi günümüz müzik terminolojisinde de sıkça kullanılan birçok kavramı incelemesi açısından büyük öneme sahiptir. “Mehter Düdüğü”nün (court recorder) mucidi olarak bilindiğini göz önünde bulundurduğumuzda, Tûsî’nin, sadece bir müzik teorisyeni değil aynı zamanda bir icracı olduğunu söyleyebiliriz.

Risâlesinde ele aldığı konuların kendisinden önce yazılan mûsikî yazmalarında da yer aldığını görüyoruz. Kendisinden sonra yazılan eserlerde de bu kavramların ele alındını dikkate aldığımızda, aynı yüzyılda yaşamış olan büyük müzikolog Safiyyüddîn Abdülmümin el-Urmevî başta olmak üzere birçok yazara kaynaklık ettiği açıktır.

BİBLİYOGRAFYA
AKDOĞAN, Bayram, Fethullah Şirvânî ve Mecelletün fi’l-Mûsikâ Adlı Eserinin XV. Yüzyıl Türk Mûsikîsi Nazariyâtındaki Yeri, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 1996. (Ek olarak Bayram Akdoğan’ın kendi el yazısı ile Mecelle’nin tashihli metni yer almaktadır).

AKSU, Fatma Adile, Abdulbaki Nasır Dede ve Tedkîk u Tahkîk, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1988. (Ekinde Tedkîk u Tahkîk’in Süleymaniye Kütüphanesi Nafiz Paşa Bölümü 1242 numaralı nüshası mevcuttur).

ARISOY, Mithat, Seydî’nin el-Matla´ Adlı Eseri zerine Bir Çalışma, YLT, İstanbul, 1988.

ARSLAN, Fazlı, Safiyyüddîn Abdülmümin el-Urmevi ve er-Risâletü’ş-Şerefiyyesi, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2004.

el-BEKRÎ, Adil, Safiyyüddîn el-Urmevî, Müceddidü’l-Mûsika’l-Abbâsiyeti, Bağdat 1978, s. 105.

BROCKELMANN, Carl, Geschichte der Arabischen Litteratur, Suplementband, I.

CEVHER, M. Hakan, Ali Ufkî Bey ve Mecmua-i Sâz ü Söz, Basılmamış Doktora Tezi, İzmir, 1995.

ÇAKAR, Şeref, Türk Mûsikîsinde Usûl, İstanbul, 1996.

ÇAKIR, Ahmet, Alişah b. Hacı Böke ve Mukaddimetü’l-Usûl, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1999. (Ek olarak Mukaddimetü’l-Usûl’ün İÜ Eski Eserler Kütüphanesi Farsça Yazmalar Bölümü, 1097 numaralı nüsha mevcuttur).

DİLGAN, Hamit, Büyük Türk Alimi Nasîreddin et-Tûsî, İstanbul 1956.

el-FÂRÂBÎ, Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed b. Tarhân, (ö. 950) Kitâbu’l-Mûsîka’l-Kebîr, (Thk ve Şerh, Ğattâs Abdülmelik Haşebe, Müracaa ve Tasdîr, Mahmûd Ahmed el-Hıfnî) Kâhire, (t.y.).

FARMER, Henry George, “Music”, The Legacy of Islam, Oxford University Press, 1931.

——–, A History of Arabian Music, London, 1929; s. 225-230

———, The Sources of Arabian Music, Leiden, 1965.

———, Onyedinci Yüzyılda Türk Çalgıları, (Çev. M. İlhami Gökçen), Ankara, 1999,

HONDMİR HERÂTÎ, Gıyasuddîn b. Hümamüddîn el-Hüseynî, Habîbu’s-Siyer fî Ahbâri Efrâdi’l-Beşer, Türk Tarih Kurumu Yazmaları, nr. Y/538.

İHVÂNU’S-SAFÂ, Resâilu İhvâni’s-Safâ, er-Risâletu’l-Hâmise fi’l-Mûsîka ve er-Risâletu’s-Sâdise fi’n-Nisbeti’l-Adediyye ve’l-Hendesiyye, (Tsh. Hayruddîn ez-Ziriklî) Mısır, 1928.

KALENDER, Ruhi, XV. Yüzyılda Mûsikî Kuramı ve Zeynü’l-Elhân fî İlmi’t-Te’lîf ve’l-Evzân, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 1982.

el-KUTUBÎ, Muhammed b. Şâkir b. Ahmed, (ö. 764h.) Fevâtu’l-Vefeyât, (thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamid), Mısır, 1951.

ÖZCAN, Nuri, MÜİF, Türk Mûsikîsi Târihi Ders Notları, (t.y).

ÖZÇİMİ, M. Sadreddin, Hızır b. Abdullah ve Kitâbu’l-Edvâr’ı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1989. (Ekinde Kitâbu’l-Edvâr’ın Topkapı Revan Yazmaları, 1728 numaralı nüsha mevcuttur).

ÖZKAN, İsmail Hakkı, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri Kudüm Velveleleri, İstanbul, 1998.

ÖZTUNA, Yılmaz, Türk Mûsikîsi, Teknik ve Târih, İstanbul, 1987.

es-SAFEDÎ, Halil b. Aybek, Kitâbu’l-Vâfî bi’l-Vefeyât, Wiesbaden, 1962, c. I.

SARTON, George, Introduction to The History of Science, Wshington, 1931, c. II.

TEKİN, Hakkı, Ladikli Mehmet Çelebi ve er-Risâletü’l-Fethiyye’si, Basılmamış Doktora Tezi, Niğde, 1999. (Ek olarak İstanbul Belediyesi Taksim Atatürk Kitaplığı, K. 23 numaralı nüsha mevcuttur).

TURABİ, Ahmet Hakkı, el-Kindî’nin Mûsikî Risâleleri, Basılmamış YLT, M.Ü. Sos. Bil. Enst. İstanbul, 1996.

UYGUN, Nuri, Safiyyüddîn Abdülmümin Urmevi ve Kitabu’l-Edvâr’ı, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1999. (Ekinde Kitabu’l-Edvâr’ın Nuruosmaniye 3653/1 no’lu nüshası mevcuttur).

YEKTA, Rauf, Türk Mûsikîsi, (Çev. Orhan Nasuhioğlu), İstanbul, 1986.

———, Türk Mûsikîsi Nazariyâtı, İstanbul, 1924.

YUSUF, Zekeriyya, Risâletu Nasîriddîn et-Tûsî fî İlmi’l-Mûsikâ, Kâhire, 1964.

ez-ZİRİKLÎ, Hayreddîn, el-A´lâm, Kahire, 1956. c. VII.




Hoşgeldiniz