Müzik Öğretmenliği Bölümünde (Geleneksel)Türk Müziği Yok! Hüzzam’a Cüzzam Muamelesi… Musa Güner


Toplam Okunma: 9816 | En Son Okunma: 10.04.2024 - 03:04
Kategori: Araştırma Yazıları, Toplum ve Müzik

…Anladığımız şu: Zeynep yabancı müzikleri dinliyor. Türk müziğini soruyoruz, birkaç pop müzik parçasının ismini yarım yamalak söylüyor. Müzikle ilgili biri olmasına rağmen türkülerden haberdar değil. Zeynep’in ailesi de ilginç. Babası bağlama, küçük ağabeyi ud, büyük ağabeyi ve yedi yaşındaki kardeşi ise kanun çalıyor. Böylesine müzikle iç içe Zeynep; ama müzik deyince aklına Batı müziği geliyor. Zeynep’in keman kursundan arkadaşı Elif ise türkü olarak sadece `Leylim Ley’e aşina…

Müzik Öğretmenliği Bölümünde (Geleneksel)Türk Müziği Yok! Hüzzam’a Cüzzam Muamelesi… Musa Güner

Zeynep, ilköğretim okulu beşinci sınıfta okuyor, keman kursu alıyor. Keman öğretmeni, onun üç yıldır keman konusunda ısrarcı olduğunu ve sabırla kursa devam ettiğini söylüyor. Müziğe karşı bu ilgisi, hemen aklımıza hangi tür müzikleri dinlediği sorusunu getiriyor ve soruyoruz. Aldığımız cevaplar bizim kadar keman öğretmenini de şaşırtıyor. Söylediği parçaların isimlerini, söyleyenlerini birkaç kez tekrar ettirdikten sonra anlayabiliyoruz. Anladığımız şu: Zeynep yabancı müzikleri dinliyor. Türk müziğini soruyoruz, birkaç pop müzik parçasının ismini yarım yamalak söylüyor. Müzikle ilgili biri olmasına rağmen türkülerden haberdar değil. Zeynep’in ailesi de ilginç. Babası bağlama, küçük ağabeyi ud, büyük ağabeyi ve yedi yaşındaki kardeşi ise kanun çalıyor. Böylesine müzikle iç içe Zeynep; ama müzik deyince aklına Batı müziği geliyor.

Zeynep’in keman kursundan arkadaşı Elif ise türkü olarak sadece `Leylim Ley’e aşina. Dinledikleri müzikleri nereden bulduklarını sorduğumuzda parçaları internet aracılığıyla ve paylaşım sitelerinden edindiklerini öğreniyoruz. Elif ve Zeynep, nüfusunun üçte ikisi genç olan Türkiye’nin müzik zevkinin nereye gittiği konusunda oldukça iyi iki örnek. Kendi müziğimizin bu kadar ikinci planda kalışı, genelde insanımızın, özelde çocukların ve gençlerin kendi müziğimize ilgi duymaması, ülkemizde önemli bir kültür sorunu. Bu durumdan aileler, öğretmenler, müzik ve kültür adamları şikâyetçi. Türk müziğinin yeterince bilinmemesi, revaç bulmamasından üzüntü duyanlardan biri de eğitimci ve müzik bilimci Erdinç Bal. Erdinç Bal’ın Ankara’da 1.020 öğrenci üzerinde yaptığı bir araştırma; müziğimizi ne kadar bildiğimiz, müzik bilincimizin ne düzeyde olduğunu rakamlarla ortaya koyuyor.

Yolda, sokakta, evde otobüste her yerde, müzik yanıbaşımızda. Hatta rehber öğretmenlerimize ilk sorduğumuz sorulardan biridir, `Ders çalışırken müzik dinleyebilir miyim? sorusu. Peki dinlediğimiz müzikler bize ne veriyor, bizi nereye bağlıyor? Hangi nota, hangi duygumuza değiyor? Ankara’da yaşayan ve müzik araştırmalarının yanında, Özel Samanyolu Hasan Tanık İlköğretim Okulu’nda öğretmenlik de yapan Erdinç Bal da bu soruların cevaplarını araştırmış. 1.020 öğrenci üzerinde bir araştırma yaparak onların müzik dinleme eğilimlerini, Türk müziğini ne kadar bildiklerini, Türk müziği sanatçılarını ne kadar tanıdıklarını ortaya koyuyor.

Bu araştırmaya göre 1.020 kişiden 637’si Türkçe pop, 387 kişi rap, 320 kişi de rock müzik dinliyor. Katılımcılardan sadece 139 kişi Türk halk müziği, 91 de Türk sanat müziği dinlediğini söylüyor. Dinleyiciler, müziğe çoğunlukla internet ve televizyon aracılığıyla ulaşıyor.

Araştırmadaki, “Dinlediğiniz Türk halk müziği sanatçılarından iki tanesinin adını yazabilir misiniz?” sorusu ise Türk halk müziği konusundaki trajik durumu ortaya koyuyor. Katılımcıların sadece yüzde 15′i bir ve birden çok isim yazabilmiş. Yüzde 70 oranında bu soruyu boş bırakmışlar, yanlış isimler yazanların oranı ise yüzde 15.

Eğitimci ve müzik bilimci Erdinç Bal, Türk müziğinin dinlenilmemesinin önemli sebeplerinden birini `bu müziğin sunulmaması’ olarak işaretliyor. Bu yüzden aileler çocuklarının dinlediği müziğe dikkat kesilmeli, onun zevkini şekillendirecek kaliteli müzikler dinlemeliler. Aileden sonra müzik alışkanlıklarını şekillendiren ikinci ortam, okul ortamı. Bal, burada da Türk müziğinin (Türk halk müziği, Türk sanat müziği, Türk tasavvuf müziği) yeterince anlatılamadığını, Türk müziği zevkinin aşılanamadığını söylüyor. Bu noktada da ilginç bir ayrıntıya dikkat çekiyor:

“Bu işin gerçekleşebilmesi için öncelikle bu dersi okutacak öğretmenlerin Türk müziğini yeterince bilmesi gerekir. Müzik öğretmeni yetiştiren müzik eğitim fakültelerimiz tamamıyla Batı müziği üzerine eğitim veriyor. Bir iki dönemlik göstermelik teorik Türk müziği dersleriyle adeta Türk musikisinden soyutlanarak yetiştiriliyor. Müzik öğretmeni, Türk müziği enstrümanlarını çalabilmeli, akort edebilmeli; klasik Türk musikisi, klasik Türk halk musikisi ile ilgili bilgi beceri ve genel kültüre de sahip olmalı.”

Eğitim boyutunun dikkat çekici noktası Türkiye’de müzik öğretmeni yetiştiren kurumlarda Türk müziği derslerinin yeterli olmayışı. Müzik öğretmenliği resmi programına baktığımızda bu durum çok açık bir şekilde görülüyor. Müzik öğretmenliği lisans programında 5. yarıyıldaki dönemlik Türk halk müziği, 6. dönemde ise Türk sanat müziği dersi yer alıyor. Bunun dışında Türk müziği enstrümanları ile Türk müziği ile ilgili, makamlarla ilgili herhangi bir ders bulunmuyor.

Erdinç Bal, müzik dinleme alışkanlığının oluşmasında ailenin de önemli bir yere sahip olduğunu düşünüyor. Bal, bu konuda da şunları söylüyor: “Çocuğun yaşantısı anne karnındayken şekilleniyor. Ailelerin nitelikli müzikler dinlemesi etkili oluyor. Bir sonraki aşama olan eğitim öğretim ortamında yani okullarımızda çocuklarımıza Türk müziği (Türk halk müziği, Türk sanat müziği, Türk tasavvuf müziği) yeterince verilmiyor. Müzik müfredatı bu anlamda yetersiz.

Okullar blok flüt işkencesinin yapıldığı mekânlar olmaktan çıkartılmalı, çocuklarımıza çeşitli Türk müziği enstrümanları öğretilmeli.”

Okullarda Türk müziği zevki ve bilinci verilebilmesi için iyi yetişmiş öğretmenlerin önemine dikkat çekiyor Bal. Bazı Türk müziği parçalarının diziler aracılığıyla iyi sunulmasıyla gençlerin diline düştüğünü de anlatıyor. Altın Hızma Mülayim, Oy Asiye, Tanrıdan Dilerim Bu Kadar Dilek, Acem Kızı gibi türkülerin, Fikrimin İnce Gülü şarkısının bunun örnekleri olduğunu dile getiriyor ve “Tarkan, `Uzun İnce Bir Yoldayım’ dedi, türkü tüm çocukların diline dolandı.” diyor. Erdinç Bal, okullardaki ders saatinin yetersizliğinden söz ediyor. Haftada bir ders saati yani 40 dakikada da bu işin layıkıyla yapılamayacağını anlatıyor. Bu 40 dakikanın ise öğrenciler sınava hazırlandığı için matematik gibi derslerle değerlendirildiğini ifade ediyor.

Hikâyeli türkülerin büyülü bir etkisi var!

Önemli soru ve sorunlardan bir tanesi de çocuklara ve gençlere Türk müziğinin nasıl öğretileceği. Erdinç Bal, hikâyeli türkülere, müzikli oyun ve dramaları işaret ediyor: “Hikâyeli türkülerözellikle küçük çocuklarda büyülü bir etki yaratmakta, öğrendikleri müzikleri uzun yıllar hafızalarında nakşetmelerini sağlamaktadır.”

Yine müzikleri oyun ve drama haline getirerek de çocuklarımızın unutmayacağı ve sevebileceği bir şekilde işleyebiliriz.” Çözüm adına, her okulda özel müzik sınıfları kurularak Batı müziği çalgılarının yanında Türk müziğinin temel çalgıları da çocuklara tanıtılması; her okulda ney, bağlama, kemençe, ud, tambur gibi çalgılar bulunması ve çocuklarımızın bunları şahsen tanıyabilmesinin önemli olduğunu dile getiriyor.

Bal’ın bir de ilginç teklifi var: “Bir Türk müziği eğitim şûrası yapılmalı, bu anlamda ustalar, eğitimciler, psikologlar, aydınlar, sanatçılar bir araya getirilmeli ve tüm Türk dünyasını da içine alacak bir çalışma başlatılmalıdır. Birçok ülkenin katılımıyla gerçekleşen dil olimpiyatları gibi bir `Türk müziği olimpiyatı’ başlatılabilir.”

———————————————————-
———–

Brenna MacCrimmon (Türkü dostu Kanadalı sanatçı)

Konserler düzenlemeli…

Bir yabancı olarak Türk musikileri çok çekici geliyor bana. Eğer
genç kuşaklar bu müzikleri sevmiyorlarsa, tanımıyorlarsa, çok ama
çok güzel ve değerli bir hazineyi kaybetmek üzereler. Sanırım en
güzel çözüm, okullarda, birinci sınıftan itibaren, Türk müziği
konserlerinin düzenlenmesi. Genç kuşaklar için en güzel tanıtım
yoludur bu. Müziği canlı dinlemek daha etkileyici. Çocuklar çalgılar
ile ilgilenirler, müzisyenlere sorular sorulur, müzisyenler de müzik
zevkini paylaşır. Daha dikkatli, daha narin bir dinleyici kitlesi
oluşur. Biz küçükken her sene okulumuzda güzel bir topluğu dinledik.
Bazen halk müziği, bazen klasik müzik… Bir kaç kere büyük kente
gidip senfoni orkestrasının çalışmasını dinlemeyi gittik. Kaç sene
sonra hâlâ o sesler kulağımda. Kanada’da, Amerika’da bazen öyle
programlar var, her yerde yok maalesef. Türkiye’de turneye çıkan
geleneksel Türk müzisyenler, konserlerden önce veya sonra bir iki
okula uğrayabilirler. Sorumlu sadece öğretmenler değil, eğitim
sisteminin tümü. Türk müzisyenler bu duruma biraz gayret
göstermeliler, yoksa sevdiğimiz gelenek yok olacak.

———————————————————-
———–

Cem Behar (Müzikolog)

Niteliksiz müziğe maruz kalıyoruz…

Türk müziğinin sistematik olarak öğretildiği konservatuarlar 25-30
yıldır var. Şu ana kadar çok canlı, parlak bir varlık maalesef
gösteremediler, yeteri kadar eleman yetiştiremediler. Kendisi bizzat
yetenekli olan ve Türk musikisini öğrenmek isteyenler bunu
ustalarından öğreniyor. Ancak müziğimiz ilköğretim düzeyindeki
çocuklara yeteri kadar ulaşamamıştır. Genel müzik eğitimini etkin
hale getirirseniz, o zaman Türk musikisinin eğitimi de etkin hale
gelir. Burada öncelikle bir merak ve bu müziğe maruz kalma sorunu
var. Radyolarınızı açın, yüzlerce radyomuz var; kaç tanesinde
kaliteli ve düzgün Türk musikisi, bırakın klasik Türk musikisi, kaç
tanesinde doğru düzgün halk musikisi, türkü dinleyebiliyorsunuz?

Fuat Güner (Müzisyen- MFÖ)

Bağlama denetimden geçmiyordu…

Biz eskiden MFÖ olarak şarkı yaparken, 70′lı yıllarda, bağlama
kullanmaya kalktığımızda denetimden geri dönerdi. Alaturkacılar
mesleği elinden gider gibi, başkaları öğrenmesin de bize kalsın, der
gibi bir halleri vardı. Hâlbuki türk musikisi çalgılarını herkes
kullanabilmeli ki onlardan bir sentez çıksın, biz müziğimizi dünya
müziğinin içine de katabilelim. Bütün dünya müziğine açık olsun
beyinler. Armoni de öğrensin, bizim dokuz komalı dramlarımızı da
öğrensin. Klasik Türk müziği yaşlıların yapacağı müzik olarak
algılanıyor. Belli bir yaşı bitireceksin, öğreneceksin de sonradan
hak kazanacaksın şarkı söylemeye. Hâlbuki bu başka bir çerçeve
içinde sunulsaydı yahut hazırlansaydı, bugüne kadar bu problemi
halletmiş olurduk.

Cihat Aşkın (Keman Virtüözü)

Müzik eğitimi ailede başlar…

Çocuk annesinin karnındayken, annenin kalp atışlarını duyuyor. Kalp
atışları aslında çocuğun duyduğu ilk müzik sesi, yani ilk ritim.
Bundan sonra annesi çocuğa ninni söyler. Ninni kültürümüz çok
önemli. Eğer anne çocuğuna ninni söylemeden büyütüyorsa çocuğun bu
tür müziğe aşinalığı tabii ki söz konusu olamaz. Ama ben inanıyorum
ki Anadolu’da ailelerimiz çocuklarını ninni söyleyerek büyütüyorlar.
Daha sonrasında kendi kültürüne ait basit melodilerle özellikle
ritim duygusunu geliştirecek, eğitim müzikleri yazılabilir. Ben
aileden başladığını düşünüyorum bu işin. Konfüçyüs’ten başlayarak
bütün büyük filozoflar bir ülkenin müziği konusunda çok hassas
olması gerektiğini söylüyor. Toplumun birlik beraberlik içinde
kalabilmesi için kendimize özgü bir biçimde müziğimizi oluşturmamız
gerekiyor.

Yalçın Çetinkaya (CRR sanat direktörü)

Blok flüt yasaklanmalıdır…

Bugün birçok okulda teneffüs zilleri Beethoven’in eserini çalar.
Orada pekâlâ Âşık Veysel’in bir eseri, Dede Efendi’nin yine bir
Gülnihal’i çalınabilir. Anadolu’daki ve İstanbul’daki müzik
zenginliği dünyanın hiçbir yerinde yok. Bunu görmemiz gerek.
Okullardan Türk müziğini öğretecek donanımlı öğretmenler yetişmeli.
Öğretmenler sadece batı müziğini biliyor, blok flüt öğretebiliyor.
Bence hemen yasaklanması gereken, insan kulağını bozan bir
enstrümandır blok flüt. Müziği sevmeye başlayıncabestecisini
seveceksiniz. Besteciyi sevdiğiniz andan itibaren o toplumu, sosyal
ve kültürel ortamı sevmeye başlayacaksınız. Bu, böyle zincirleme bir
şeydir.

Dursun Ayan (Sosyolog)

Müziğimizi muhafaza etmeliyiz…

“Muhafazakârlık” olgusu maalesef siyasilerin tekelinde kalarak can
çekişiyor. Oysa felsefi ve toplumsal anlamda muhafaza edilmesi
gereken “iyi” ile “güzel” olandır. Kendi müziğimizin muhafazası ve
yaşatılması tüm siyasal muhafazakarlık görüntülerinin üstündedir;
Alevi-Bektaşi kesimlerin halk müziğini, dindar kesimlerin tasavvuf
müziğini, İstanbul ve diğer büyük kent seçkinlerinin sanat müziğini,
entel seçkinlerin klasik Batı müziğini, köy kökenlilerin halk
müziğini sadece kendi içlerinde kalarak muhafaza etmeleri taassubun
geneli gözden kaçırmasını ortaya çıkarmaktadır ki; bu durum bir
kültürün genel müzik zevki açısından zararlı sonuçlar vermektedir.
____________________________________

Sayı: 55
Bölüm: Müzik
http://genclik.zaman.com.tr/




Hoşgeldiniz