Bugün, Toplum ve Müzik Tartışma Zinciri - 2 …


Toplam Okunma: 6380 | En Son Okunma: 22.04.2024 - 12:22
Kategori: Kongre-simpozyum

“Muzdarip olduğumuz, şikayette bulunduğumuz günümüzün müziği üzerine tartışarak, en azından müzisyenlerin ya da bilinçli dinleyicilerin kabulleneceği ortak prensip için bir araya geliyoruz.” Müzikoloji Platformu, paneller zincirinin amacını böyle açıklıyor. Katılımcılar: Behlül Düzenli (İmam Hatip-İstanbul Laleli Camii), Kadir Zorlu Toplum Bilimci-Kırıkkale Üniversitesi), Seval Köse (Müzik Eğitimci-Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi), Feyzan Göher (Müzik Eğitimci-Niğde Üniversitesi) Yöneten: Ersin Antep. Panelin ardından Hakan Güvençli (Klarnet), Nil Tuna (Piyano)’nın “Rossini” dinletisi var. Girişin serbest olduğu etkinlik 19 Nisan 2008, Cumartesi günü saat 19.00′da, Caddebostan Kültür Merkezi’nde…

TARTIŞMA ÖNERİLERİ ve ÖZGEÇMİŞLER

FEYZAN GÖHER
Özgeçmişi…
İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Niğde’de tamamladı. Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı’nı 2000 yılında bölüm, fakülte ve üniversite birincisi olarak tamamladı. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde yüksek lisans sınavını kazanarak lisansüstü eğitimine başladı. 2001 yılında Niğde Üniversitesi’nde açılan sınavı kazanarak, araştırma görevlisi oldu. Prof. Gül Çimen ile çalıştığı yüksek lisans tezini 2002 yılında tamamlayarak aynı yıl Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü’ne 35. madde ile lisansüstü eğitimini tamamlamak üzere görevlendirildi. Prof. Dr. M. Cihat Can ile sürdürdüğü doktora çalışmalarını 2006 yılında, toplam 2000 çocuk şarksının analiz edildiği ‘Türk ve Batı Çocuk Şarkılarının Karşılaştırmalı Analizi’ adlı doktora tezini savunarak tamamladı. Aynı yıl Dr. Araştırma görevlisi olarak Niğde Üniversitesi’nde göreve başladı. Daha sonra yardımcı doçentlik sınavını kazandı. Halen Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Lisans düzeyinde piyano, yüksek lisans düzeyinde müzik sosyolojisi dersini yürütmektedir. Yurt içi ve yurt dışında çok sayıda bildirisi bulunan Göher’in araştırma alanları müzik sosyolojisi, müzik eğitimi sosyolojisi, müzikal analiz ve sanat sosyolojisidir.

Konu ve Problem…
Rap ve Hip-Hop müzik türlerinin ülkemizde son yıllarda 9-17 yaşları arasındaki çocuk ve gençlerde giderek artan bir ilgi gördüğü gözlemlenmekte ve araştırmalarla ortaya konmaktadır. Ülkemizde 2007 yılında ilköğretim beşinci sınıf öğrencileriyle yapılan bir çalışmada öğrencilerin %75′inin Rap ve Hip-Hop müzik türlerini sıkça dinledikleri belirlenmiştir. Sözlerinde şiddet, kavga temalarının sıkça işlendiği müzikleri dinleyen bu öğrencilerin %55′inin büyük ölçüde, diğer öğrencilere oranla şiddete daha yatkın oldukları öğretmenleri tarafından ifade edilmiştir. Benzer şekilde Amerika’da Anderson, Carnagey, Eubanks gibi araştırmacıların yaptıkları çalışmalarda da sözleri şiddet barındıran Rap ve Hip-Hop dinleyen çocukların daha fazla şiddet eğilimi gösterdikleri tespit edilmiştir. Ülkemizde bu müzik türlerinin bazı örneklerinde (Sagapo Kajmer, Dj Akman gibi) hakaret, küfür, kötü alışkanlıklara özendirme gibi durumlar şarkı sözlerinde ve video kliplerinde görülmekle birlikte, olumlu mesajlar veren şarkılara da rastlanmaktadır. Gençler Rap ve Hip-Hop’la rahatladıklarını, isyanlarını, dileklerini ifade ettiklerini belirtmektedirler. 10 yıllık bir Rap grubu olan ‘Ceza’nın ‘yüzbinlerce’ hayranı onun sayfalarca uzunluğundaki şarkı sözlerini ezbere bilmekte, davranışlarını örnek almaktadır. Bundan on yıl önce kendilerini arabesk müzikle ifade etmek isteyen büyük bir genç kitle, şimdi daha çok rap ve hip-hop’la bunu yapmaktadır. Rap ve Hip-Hop ilköğretim ve lise çağındaki çocuk ve gençler arasında zannedilenden çok daha yaygın bir konuma gelmiştir. Sözleri, giysileri, konuşma biçimi, yaşam tarzı, el ve vücut hareketleriyle pek çok gencin günlük yaşamının bir parçası durumundadır. Bir gruba ait olma, hissettiklerini paylaşma, yaşlarının getirdiği isyanları dile getirme bu müzik türleriyle kendini göstermektedir. Gençlerde hal böyleyken, binlerce ilköğretim öğrencisi ise tekerleme gibi ezberlemeyi sevdikleri şarkı sözlerini, ağabeylerini taklit ederek öğrendikleri el ve vücut hareketleriyle birleştirmektedirler. Rap ve Hip-Hop’ın sadece bir müzik türü değil, bir yaşam biçimi olduğu, bu müziği dinleyen gençlerin görüşlerini paylaştıkları internet ortamındaki sohbetlerde, forumlarda sıkça dile getirilmektedir. Yaşanan sıkıntılara, isyanlarına tercüman olan bu müziklerin, video kliplerindeki silahlarla, sopalarla; sözlerindeki küfürlerle, kavgalarla şiddete yöneltici etkisi olduğu da yadsınamaz.

Çözüm Yerine – Örnekler ve Öneriler…
Rap ve Hip-Hop müzik türleri günümüz gençliği tarafından pek çok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de büyük ilgi görmektedir. Ismarlama bir tavırla bu şarkıların sanatsal boyutu ya da sözlerindeki içeriğin eleştirilerek ‘yanlış’ olarak adlandırılması sonuç getirmeyecek bir yaklaşım olacaktır. Bu müzik türlerinin örnekleri tüm dünyada olduğu gibi Türkçe sözlü Rap ve Hip-Hop’ta da aşırı şiddet barındırabilmektedir. Elbette tüm şarkı sözleri aynı derecede şiddet öğeleri ve argo sözler içermemektedir. Türkçe sözlü rap ve Hiphop şarkılarının olumlu mesajlar veren örnekleri de yok sayılamaz. Ancak çoğu öğrenci tarafından ezbere bilinen bu şarkılar, ne amaçla yazılmış olursa olsun, genel olarak incelendiğinde video klipleri, şarkı sözleri, ritmik öğeleri, bu müzikleri yapanların davranışları ve yaşam biçimleri gençler ve çocuklar üzerinde şiddete yönelmeye neden olabileceği açıktır. Şiddetin yanında aşırı cinsellik, sigara kullanımı (örneğin Sagapo Kajmer konser afişinde elindeki sigarayı objektife doğru uzatarak poz vermiştir) gibi davranışlar da dikkat çekmektedir. Bu durum Amerikan Rap gruplarında çok daha ileri boyuttadır. ABD’de yapılan bir araştıramaya göre annelerin %47’si rap müzik şarkılarında yer alan şiddet mesajlarının çocuklarını olumsuz etkilediğini belirtmişlerdir. Frank Palumbo’nun yaptığı bir araştırmada rap şarkı sözlerindeki şiddet öğelerine dikkat çekilmektedir. Bir rap şarkısında yer alan ‘Ben büyük bir adamım ve büyük bir silahım var. Benimle uğraşırsan anlının ortasına kurşunu yersin. Hiç bir şey beni durduramaz’ şeklinde devam eden bir şarkı sözü bu araştırmada yer almıştır. Bu örnekler Rap ve Hip-Hop müziklerinin şiddete olan yakınlığını göstermek amacı ile verilmiştir. Şüphesiz gençlerin şiddete yatkınlığı sadece dinledikleri müzik türleri ile bağdaştırılamaz. 1960′lı yıllardan beri televizyonda ki şiddetin toplumu etkilediği, şiddet sahneleri arttıkça, toplumsal yaşamda da şiddetin arttığı yönünde tezler ileri sürülmektedir. Özellikle son yıllarda değişen ekonomik ve sosyal şartlar nedeniyle insanlar gitgide televizyona hapsolmuştur. Günümüzde çoğu insan, televizyon karşısında sanattan çok heyecan aramaktadır. Birey günlük hayattaki öfkelerini, kızgınlıklarını izlediği şiddet sahnelerinde yaşamakta, filmdeki kötülerin, yalancıların, ikiyüzlülerin, acı çekmesinden, dövülmesinden, öldürülmesinden haz almaktadır. Ticari başarı için yayın şirketleri, yapımcı ve yönetmeler de şiddet içeren sahneleri yapımlarında sıkça kullanmaktadırlar. Yapılan son tahminlere göre, ABD’de bir çocuk on yaşına gelene kadar televizyon ve sinemada yaklaşık 8000 kişinin öldürüldüğünü izlemektedir. Bu durumun henüz somut işlemler döneminde (5-12 yaş) olan bir çocuk üzerinde olumsuz etkileri olacağı tartışmasız bir gerçektir. Özellikle ülkemiz televizyonlarında son yıllarda virüs gibi yayılan mafya tiplemeleri ile dolu diziler, yasal şekilde erişilmesi imkansız gibi gözüken ve genç üzerinde kıskançlık duygusu uyandırabilecek aşırı lüks yaşam öğeleri ile dolu programlar, bu dizi ve programlardaki kabadayıların baba, ağabey olarak adlandırılması ve özendirilmesi acaba gençler ve çocuklar üzerinde ne derece etkilidir? Bu sorunun cevabı lise ve mafya konulu bir araştırmanın sonuçlarıyla kısmen de olsa verebilir: R.T.Ü.K. Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmaları Derneği’nde Cengiz Özdiker’in yaptığı ‘Televizyonda Mafya Tiplemeleri’ adlı araştırmaya göre, 25 lisede öğrenim gören 745 lise öğrencisinin %17’si kendisini çete üyesi olarak tanımlamakta, %81′i silaha merak duymaktadır. Silah taşımaları durumunda ‘karşıdaki kişiyi öldürebilir misin?’ sorusuna %13′ü evet cevabını vermiştir. Öğrencilerin %87’si ‘Kurtlar Vadisi’ adlı diziyi izlediklerini belirtmişler ve ‘hayatta örnek aldığınız kişiler kim?’ sorusuna %37 Polat Alemdar, %17 Alaattin Çakıcı, %7 Sedat Peker cevaplarını vermişlerdir. Gençler ve çocuklar üzerinde televizyonun olumsuz etkisinin yanı sıra, aşırı şiddet barındıran bilgisayar oyunları, internetteki pek çok site ve şiddet içeren şarkı sözleri de son derece önemlidir. İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptıkları ortak çalışmada, Türkiye’deki okullarda son bir yıl içinde 6316 şiddet olayı yaşandığı ve bu olaylarda 10031 öğrencinin yer aldığı, 135 öğrencinin yaralandığı, 16 öğrencinin öldüğü belirtilmektedir. Bütün bu bulgular toplumda artmakta olan şiddetin nedenleri arasında gösterilebilir. Bu şiddet ortamı içerisinde çocukların ve gençlerin gerek alt yapıları gerekse sözleriyle saldırgan yapıdaki müzik türlerine ilgi duyması doğal bir sonuçtur.
Bu noktada sanat ve müzik eğitiminin yanı sıra, sorunun özüne indiğimizde şiddet kontrolü ve medya okur-yazarlığı gibi eğitimlere de ihtiyaç duyulmaktadır.

Durum iki uçludur. Şiddete yatkınlığı olan çocukların ve gençlerin, şarkı sözlerinde şiddet içeren özellikle Türkçe sözlü Rap ve Hiphop şarkıcılarını dinlemeyi tercih ettikleri söylenebilir. Bunun yanında bu şarkıları dinleyen çocuklarda şiddete yönelimin artabileceği de düşünülebilir. Şarkı sözlerindeki şiddet bir yana, cinselliği kullanan, aşırı harcamayı özendiren, Türkçeyi son derece yanlış konuşan, yabancı kelimelerle Türkçe kelimeleri karıştırarak tuhaf bir dil yaratan, olumlu mesaj vermekten uzak şarkı sözlerine sıkça rastlanmaktadır.
Bu durumda ne yapılabilir sorusunda belki ilk akla gelen bu tarz şarkıların yasaklanması olabilir. Sanatı sansürlemek şüphesiz hayatı kafese koymaya benzetilebilir. Sanat mutlaka özgür olmalıdır. Bağımlılık durumunda yaratıcılığın gelişmesi çok zordur. Ancak şarkı sözlerinde böylesi bir kirlilik varken ve yapılanlar sanat kavramından hızla uzaklaşmışken, denetimlerin artması akla gelmektedir. Ama durum sadece televizyonlarla değil, internet gibi muazzam büyüklükte bir dünyayla da ilgili olduğu için, denetimler büyük ölçüde yüzeysel kalabilir. Nitekim gençler, televizyonlarda çok sık görülmeyen ama sık dinledikleri şarkıcıların şarkılarına nasıl ulaştıkları sorulduğunda ‘internet’ yanıtını vermektedirler. Ayrıca sorunun özüne inilmedikçe böyle tedbirler, bir dönemler arabeskin yasaklanması sonucu Arap radyolarının sıkça dinlenmeye başlaması gibi sonuçlar da doğurabilir. Burada beklenen Rap ve Hip-hop müziklerin tamamen yok olması olamaz. Binlerce genç ve çocuk bu müzikten haz almakta, duygularını böyle ifade ettiğini belirtmektedir. Toplumda böylesi şiddete yöneltim ve yönelim arttıkça, müzikte de bunun yansılarını görmek kaçınılmazdır.
Bu çalışmada konuyla ilgili sunulan öneriler sadece müzik ve müzik eğitimiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda konunun temelini oluşturan şiddet eğiliminin azaltılmasına da yöneliktir:

Çocuklar ve gençler üzerinde medyanın ve çevrenin etkisi son derce güçlü olsa da, ailenin ve öğretmenlerin bir dinleyici olarak iyi birer örnek olmaları, içinde bulunulan durumu, medyada yer alan olumlu ve olumsuz mesajlar veren şarkılar arasındaki fark ve sonuçları açıklayarak anlatmaları, çocukların olaylara ve olgulara daha bilinçli yaklaşmalarını sağlamaları pek çok şeyi değiştirebilir.
Küçük yaşlardan itibaren sanatın, müziğin olumlu, sakinleştirici, dinlendirici etkilerinden yararlanılmalıdır.
Eğitim sisteminde sanata, daha fazla önem verilmeli, hem Türk hem de yabancı müzik eserlerinden öğrencilere örnekler sunulmalı, beğenilerine farklı türlerde sunulmalıdır. Bu uygulamalardan hemen sonuç alınmasa da farklı müzik türleri hoşlarına gidebilecek örneklerle açıklanmalıdır.
Şiddetin neden ve sonuçları öğrencilere panellerle, toplantılarla açıklanmalıdır
2245 çocuk üzerinde yapılan bir araştırmaya göre aileleri tarafından durumları takip edilmeyen çocukların şiddete daha çok maruz kaldıkları belirlenmiştir. Aileler çocuklarını baskı kurmaksızın takip etmeli, arkadaşlarını tanımalıdır.
Televizyon izleme saatleri sınırlandırılmalı, çocukların hangi televizyon programlarını izlediklerini, hangi filmlere gittiklerini, hangi tür bilgisayar oyunlarını oynadıklarını ve nasıl sözler içeren müzikler dinledikleri takip edilmelidir.
Şiddete karşı davranışlar sergiledikleri her ortamda çocuklar desteklenmelidir. Arkadaşlarından birinin diğerine vurduğu, kaba sözler söylediği, tehdit ettiği durumlarda çocuğa sakin ama kesin sözcüklerle nasıl tepki gösterebileceklerini öğretilmeli, şiddete karşı durmanın ve direnç göstermenin, daha fazla cesaret gerektirdiğini anlatılmalıdır.
Bebekler, okul öncesi çocuklar ve okul çağındaki çocuklarda gözlemlenen öfke nöbetleri, aşırı kontrolsüz davranışlar, kuralları hiçe sayma, diğer çocuklara yönelik hain davranışlarda bulunma, sık sık kavga etme, derslerde sürekli başarısızlık, öfke patlamaları, intikam temelli davranışlar, hayvanlara yönelik şiddet uygulaması gibi durumlar çok yoğun yaşanıyorsa bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Şiddetin en önemli nedenlerinden birisi anlayışsızlıktır. Anlayışlı olmanın önünde duran benmerkezcilik, etnikmerkezcilik gibi engeller, eğitimle aşılmaya çalışılmalıdır.
Televizyon programlarında, sinemalarda, bilgisayar oyunlarında, müzik videolarında, şarkı sözlerindeki şiddet hakkında çocuklarla konuşulmalı, bu tür davranışların gerçek hayatta ne kadar acı verici sonuçlar doğurabileceğini anlatılmalıdır. (Silah, uyuşturucu gibi)
Çocukların birbirleriyle olan diyalogların arttırılması için çalışmalar yapılmalı, sanatın birleştirici gücünden yararlanılmalıdır.
(En sık dinlenen rap ve hip-hop şarkılarının sözlerinden örnekler verilecektir.)

A.KADİR ZORLU
Özgeçmişi…
02.11.1967’de Artvin ili Yusufeli ilçesi Taşkıran köyünde doğan Abdülkadir ZORLU, aynı köyde ilk okulu tamamladı. Orta ve lise eğitimini Yusufeli ilçesinde tamamlamış, 1989 yılında girdiği Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden 28.06. 1994’de lisans diploması almıştır.
19.08.1994’de Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Kurumlar Sosyolojisi Anabilim dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. 24.06.1997 tarihinde Kırıkkale Üniversitesi SBE Sosyoloji Anabilim Dalında yüksek lisans derececi almıştır.
26.9.1997-12.6.1998 tarihleri arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda İngilizce dil eğitimi alan Zorlu, 1998-1999 güz döneminde Hacettepe Üniversitesi SBE Sosyoloji Anabilim Dalında doktora eğitimine başladı.
16.04.1999 tarihinde YOK 35. madde kapsamında Hacettepe Üniversitesi SBE Sosyoloji Anabilim Dalında görevlendirilmiş, burada 17.01.2003 tarihine kadar araştırma görevlisi olarak çalışmıştır.
Zorlu, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Tüketici Davranışlarını Etkileyen Sosyo-Kültürel Faktörler: Ankara Hipermarketler Örneği” isimli tez çalışmasıyla 2002 yılında doktorasını tamamlamıştır.
20.01.2003 tarihinde Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ndeki görevine başlamış olan Zorlu, halen bu bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır.
Başta tüketim olgusuyla ilgili olmak üzerine farklı dergilerde makaleleri yayımlanan Zorlu’nun; “Üretim Kapitalizminden Tüketim Kapitalizmine Üretim ve Tüketim Teorileri (2006)”, “Modern Tüketimin Tarihinden Tüketim Araştırmalarına Tüketim Sosyolojisi (2006)” ve “Alışveriş Merkezlerini Anlamak (2007)” isimleriyle yayımlanmış üç kitabi bulunmaktadır. Bugünlerde “Osmanlıdan Cumhuriyete Tüketim Kültürü ve Reklam” isimli kitap projesi üzerinde çalışmaktadır.
Zorlu’nun başlıca ilgi alanları; iktisat sosyolojisi, işletme sosyolojisi, Müzik sosyolojisi, iletişim sosyolojisi tüketim sosyolojisi, sosyal bilimlerde metodoloji, Türk düşünce tarihi, tüketici davranışları, moda, Müzik gündelik hayat ve tüketim kültürüdür.

Konu ve Problem…
Müzik üretim siteminin biri sanatçı ve söz yazarlarından oluşan simge yaratıcıları olan ana sistem; diğerleri ise albümleri üreten, dağıtan nesne üretimi; bu üretilenin pazarlamasının ve reklam işlerinin yönetildiği iletişim alt sistemi olmak üzere üç eksenden oluşmaktadır. Aynı zamanda üretilenlerin pazarlanması ve reklam işlerinin yönetildiği iletişim alt sistem, müzik tüketim sisteminin ilk ayağını oluşturmaktadır.

Yaşadığımız günlerde, müzik üretiminin simge yaratıcı ana sistemi, nesne üretim ve iletişim alt sistemlerinin egemenliği altına girmiştir (Örneğin iletişim araçlarının). Simge yaratıcı ana sistem, ana eksen olmaktan çıkmış ve tali bir unsur haline gelmiştir. Böyle olduğu içinde simgesel yaratımın (müziğin) duygusal ve iletişimsel içeriği anlamsızlaşmış, sosyal sorumluluk ve kültürel sermaye düzeyi pespayeleşmeye başlamıştır.

Bir başka ifade ile müziğin üretildiği aslı unsur olan müziğin mutfağı zemin kaybetmiş, yemeğin miktarı ve görünümü önem kazanmış, yemeğin tadı tuzu önemsizleşmiş, mutfaktan gelip geçenlerin sayısı olağan üstü artmış, aşçı ile aşçı yamağı arasındaki ayrım ortadan kalkmış, mutfak, mutfak olma halinden çıkmıştır.

Gelinen noktada başlar ayak, ayaklarda baş olmuştur. Simge yaratıcı ana sistemin önemeni kaybetmesi ile yaratılan simgenin kültürel sermaye düzeyi giderek yok olmaya yüz tutmuştur.

Çözüm Yerine…
Müziğin ten, bedensel hazlar temelinde ekonomik sermaye (para kazanma) boyutu yanında zihinsel ve düşünsel temelde kültürel sermaye düzeyi de önemsenmelidir. Üretim sistemi açısından müzik yapımcıları, simge yaratıcı alanına yeni girecek insan sermayesinin ses, bedensel çekicilik ve estetik gibi unsurları yanında sosyal ve kültürel sermaye düzeylerini de dikkate almalıdır. Bu özellikler dikkate alınınca, niteliksiz eserlerin ve şarkıcıların sisteme girmesi zorlaşacaktır. Daha nitelikli eserler ve şarkıcıların değeri kolay anlaşılacaktır. Toplum, sağlıklı ve düzeyli eserlerle baş başa kalacaktır.

Müzik tüketim sistemi açısından bir pazarlama strateji olarak magazin malzemesi oluşturma, kurgusal ya da gerçek sansasyonel olay tertipleme yerine yeni, düzeyli iletişim ve pazarlama yolları aranmalıdır.

BEHLÜL DÜZENLİ
Özgeçmişi…
Pehlul DÜZENLİ
1967 Erzurum / Tortum doğumlu.
İlk öğrenimimi İskenderun / Denizciler Şirinyurt İlköğretim okulunda tamamladı.
1984-87 yıllarında GOP. ve Bakırköy İ.H.L.lerinde orta öğrenimimi tamamladı.
1989-1992 yıllarında Mısır el-Ezher Üniversitesi / İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1995 yılında “İstanbul Müftülüğü Kütüphanesinde Bulunan Meşihat Fetvaları” teziyle yüksek lisansını, 2007 yılında “Osmanlı Hukukçusu Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve Fetvaları” teziyle doktorasını tamamladı.
Halen Eminönü Müftülüğü’ne bağlı Laleli Camii’nde imam-hatiplik yapmakta.
Arapça, İngilizce ve Farsça bilmekte.
Evli ve iki çocuk babası.
ESERLERİ
Osmanlı hukuk / fetva tarihi üzerine çalışmalarının yanında, müzik-din ilişkisi bağlamında musiki tarihi çalışmalarını sürdürmektedir.
Musiki ile ilgili tamamlanmış çalışmaları:
“Osmanlı Ulema ve Meşayihinin Gözüyle Müzik”, Basılmamış bitirme tezi, Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi, İstanbul, 2003.
İslam Kültür Tarihinde Müziki, Basılmamış monografi, İstanbul, 2005.
“İslam’da Müzik” www.Süleymaniyevakfi.org.
“Klasik İslam Kaynaklarında Müzik Tartışmaları” Marife Dergisi (Hakemli), Yıl, 1; Sayı 2.
*”İlim ve Ulema Anlayışım –İzmirli İsmail Hakkı-” Marife Dergisi (Hakemli), Yıl, 2; sayı 1.

Konu ve Problem…
Her sanat ve faaliyet gibi müzik konusunda da, geçmişte olduğu gibi günümüzde de birçok problem bulunmaktadır. Bunların kimisi teknik boyutu ile ilgili olurken, kimisi de kültürel nitelik taşımaktadır.
Müzik üzerine yazılan birçok eser ve yazıda, kalitenin düştüğü, müzik konusunda yeterli eğitim, öğretim ve çalışmanın olmadığı üzerinde durulduğu bir gerçektir. Bu problemlerin bir boyutu da din (İslam) unsurudur. İslam’ın müziğe bakışı, teşvik ya da engellediği gibi hususlar Müslüman toplumun gündeminde öteden beri var olmuş, günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Kimileri müziği bütünüyle haram kabul edip, bununla ilgili dini dayanaklar ileri sürerken, kimileri müziği kutsal bir sanat olarak değerlendirip dini kaynaklardan kendisine dayanaklar bulmaktadır.
Esasen her iki boyutun tarihi, insanlık tarihi kadar da eskidir. Kaliteli müzik eğitim ve yapımının temelinde toplumun bu konulardaki anlayış ve tavrının etkisi olduğu açıktır.
Bizim bu çalışmamız, her iki tarafın görüşlerini özetleyerek, ileri sürdükleri delillere özetle temas etmek, böylece müziğin dini boyutu hakkında özet bilgi sunarken, konuya derinlemesine çalışmak isteyenlere de bir kapı aralamak amacını gütmüştür.
Sonuç:
“Lanet ve Kutsallık Arasında Müzik” başlıklı tebliğimizde yaptığımız tespitler göstermiştir ki, İslâm’ın temel kaynakları olan Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şerifler insanın gönlüne ve ruhuna hitap eden, insanlara güzel duygu ve davranışlar kazandıran sanatları yasaklamamış, hatta teşvik etmiştir. Dinî kaynakların hemen bütün endişesi müzik gibi etkili sanatların insanları temel dinî değer ve sorumluluklarından uzaklaştırması, ahlaki kişiliklerini olumsuz yönde etkilemesi, insanları kötülüklere teşvik edici söz ve davranışlar içermesi gibi kötü ve zararlı (münker) niteliklere sahip olmasıdır. Karşı çıkmanın ve yasaklamanın ortak paydası hemen bütünüyle bu hususlardan oluşmaktadır.
İslâm âlimleri başta olmak üzere insanlık tarihindeki diğer filozof ve düşünürlerin de müziği ele alış tarzları, müzik icralarındaki şekil, içerik ve sonuçlar üzerinde yoğunlaşmıştır.
Şekil itibariyle özellikle insan ahlakına zarar veren, kişilik ve şahsiyetini tahrip eden biçimlerle müziğin icra edilmesini hoş karşılamamaktadırlar.
İçerik olarak dinî inanç ve anlayışları olumsuz yönde etkileyici söz ve güfteleri eleştirmekte, bu özellikte olmadığı takdirde bir problem görmemektedirler.
Sonuçlar itibariyle de müziğin insana ne kazandırdığı üzerinde durmakta, onu yüksek değerlere doğru iletiyor ve bu zeminde gelişmesini sağlıyorsa kabul etmekte, aksi durumda ise reddetmektedirler.
Bu yaklaşımların temelde, müziği “sanat için sanat” anlayışı ile değil, “fayda için sanat” anlayışına dayandıkları da açık olarak kendisini göstermektedir.
İnsanların özellikle müziğe karşı olumsuz tavırlarının temelinde, müziği tek yönlü bir bakış açısıyla ele almalarının etkisi büyüktür. Bu bakış açısına sahip olanlar bir yer ya da dönemde tanık oldukları olumsuz durumu, bütün dönem ve yerlere teşmil etme hatasına düşmektedirler. Müziği kutsallaştıranlar da, bunun aksini yapmaktadırlar.
Esasen insanın tarihi kadar eski, özü kadar özgün, hayatı kadar iç içe olduğu bir sanatı “şeytan icadı” saymak gibi bir karalama; ya da tam aksine tavırla insanüstü bir varlık olarak değerlendirilme ise müziğe yapılabilecek en büyük haksızlık olacaktır.

Çözüm Yerine…
1- Toplumumuzda müzik bilgi ve bilincinin eksik olduğu bilinen bir husustur. Dolayısıyla gazete ve dergi yazılarının yanında, televizyon programları, yarışmalar, açık oturumlar, broşür ve kitap yayınları gibi çeşitli etkinliklerle toplumun müziğe daha bilgili, bilinçli ve kapsamlı bir bakış açısıyla yaklaşmasının sağlanması gerekmektedir.
2- Müziği “fayda” bağlamında ele alarak, icrasında söyleyen ya da dinleyenler üzerinde ne gibi etkiler bıraktığı dikkate alınmalı, sanatçı ve organizatörler sorumlu müzik yapmaya yönlendirilmeleridirler.
3- Müziğe olumsuz açıdan bakanların tenkitleri dikkate alınarak özellikle müzisyenlerin kişilik, davranış ve tavırlarıyla toplum içinde saygın kişiler olması sağlanmalıdır. Bu aynı zamanda müziğin saygınlığı için de zorunlu bir durumdur.
4- Müziğin eğitim ve dinlenme amaçlı bir sanat olarak icra edilmesine hassasiyet gösterilmeli, ticarileşmesine ve basitleştirilmesine izin verilmemelidir. Bu aynı zamanda müziğin yüksek değerlerin taşıyıcısı, seslendirici ve temsilcisi olması bakımından da önem arz etmektedir.
5- Her hususta olduğu gibi, müzik konusunda da dengeli davranmalı, insanı sanatın kölesi haline getiren davranışlar yerine, sanatı insanın hizmetine sunan, insan eksenli bir sanat anlayışının yaygınlaşması sağlanmalıdır. Müziğin kutsallaşmasının önüne geçilmesi bakımından bu anlayış ayrı bir önem arz etmektedir.
6- Sonuç olarak faydalı ve verimli bir müziğin her insanın arzu ettiği bir husus olduğu açıktır. Müzik zararlı sanat olmaktan kurtarılır, kaliteli icra edilirse herkes tarafından sahiplenilen, desteklenen bir sanat olacaktır.

SEVAL KÖSE
Özgeçmişi…

H. Seval KÖSE, Sivas’ ta, tümü müzisyen olan beş çocuklu bir öğretmen ailesinin dördüncü çocuğu olarak doğdu. 1979’da İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’ nün Ses Eğitimi Anadalı’ ndan Saadet İkesus Altan’ ın öğrencisi olarak mezun oldu. Öğretmenliğe 1980 yılında Burdur Kız Meslek Lisesi’ nde başladı. Bu kuruma bağlı anaokulunda da müzik öğretmenliği yapması, çocuk seslerine ve çocuk müziğine yönelmesinde etkili oldu. Koro yöneticiliğine ve beste çalışmalarına da bu yıllarda başladı.
1990 yılında, Akdeniz Üniversitesi Burdur Eğitim Yüksekokulu öğretim görevlisi oldu. Lisans eğitimini 1991 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi’ nde tamamladı. 1992’ de Süleyman Demirel Üniversitesi Müzik Bölümü’ nün açılmasıyla Burdur Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü öğretim görevliliğine başladı.
Yüksek lisans öğrenimi sırasında hocası olan Prof. Veli Muhatov’ un yönlendirmesi ve desteklemesiyle, çocuk müziği besteciğine tekrar yöneldi. Yüksek lisans derecesini 1996 yılında, Prof. Ali Sevgi yönetimindeki “Gazi Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümüne MÖZYES Öncesi ve MÖZYES Girişli Öğrencilerin Akademik Başarılarının Karşılaştırılması” adlı teziyle, Gazi Üniversitesi’ nde aldı. Prof. Suna Çevik ve Prof. Dr. Erol Belgin yönetiminde, “Müzik Öğretmenliği ABD I. Sınıf Öğrencilerinin Ses Özelliklerine Ait Sorunların Öğrenci Kaynakları Düzleminde İncelenmesi” adlı teziyle 2001 yılında doktora derecesini aldı. Lisans tamamlama öğrenimi sırasında Prof. Suna Çevik ile sürdürdüğü şan çalışmalarını, daha sonra Prof. Gülşen Şimşek ve Doç. Keriman Davran ile geliştirdi ve Prof. Çevik ile koro şefliği çalıştı. SDÜ Burdur Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı olarak yapılanan kurumda, 2002 yılında Öğretim Üyeliğine atandı.
Öğretmenlik yaşamında, öğrencilerinin koro çalışmaları yoluyla müzikten etkili biçimde yararlanmalarına uygun ortamlar hazırlamaya özen gösterdi. 1998 yılında Burdur Belediyesi Çocuk Korosu’ nun kurucu şefi olarak çalışmalarını 2002 yılına dek sürdürdü; çeşitli ulusal ve uluslararası şenliklerde konserler verdi, kuruluşunda yer aldığı “Umut 2000 Çocuk Korosu” ile çeşitli ulusal konserlere katıldı.
Koro öğretmenliğini yürüttüğü SDÜ Burdur Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği ABD Çoksesli Korosu ile çok sayıda konser verdi. Yönettiği bu koro, 2001 yılında kabul edildiği 29. Festa Musicale Olomouc Uluslararası Korolar Yarışmasında ( Çek Cumhuriyeti ) ikincilik ödülü olarak gümüş madalya aldı. Burdur Belediyesi Çocuk Korosu ile, Türkiye Polifonik Korolar Şenlikleri’ nde başarılı konserler verdi, özendirme ödülü ve başarı ödülleri aldı. 30. Festa Musicale Olomouc uluslarararı Korolar yarışmasına Burdur Belediyesi Çocuk Korosu ve Mersin Devlet Opera - Balesi Çocuk Korosu ve şefleri Reyhan Bezdüz ile birlikte kabul edildi. Birleşik koro, yarışmada kategorisinde birincilik ödülü olan altın madalyayı kazandı.
2008 yılı Ekim ayında Doçent unvanını alan Seval Köse, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği ABD öğretim üyesi olarak ses eğitimi ve koro eğitimi – yönetimi dersleri vermektedir.
Doç. Dr. Seval Köse evli ve biri hukukçu, diğeri endüstri mühendisi iki kız çocuk annesidir.

Konu ve Problem…
Müzik, okul öncesinden yükseköğretime zorunlu/seçmeli olarak eğitim sistemimizin bir gerçeği. Ancak, içeriği ve yöntemleri bakımından çeşitli sorular barındırdığı ve bilimsel ortamlarda olduğu kadar sanat çevrelerinde de çeşitli boyutlarıyla tartışıldığı bir gerçek. Bugünkü müzik ortamımızın önemli bir hazırlayıcısı olarak müzik eğitiminin niteliği konusunun sosyal bilimler ve müzik bilim uzmanları ve sanatçılarımızla etkili görüşlere dayalı olarak tartışılması ve çözüme dönük adımların atılması bir zorunluluktur. Bu bağlamda şu soruların yanıt bulması, büyük ölçüde çözüme ilişkin görüşlerin cesaretle ortaya konmasını sağlayabilir.

Müzik öğretmeni nasıl yetişiyor? Müzik dersleri neleri öngörüyor, hangi öngörülerini gercekleştirebiliyor? Müziği yaşamak, öğrenmek, uygulamak konusunda toplumsal bir gereksinim var mıdır? Müziğe ilişkin disiplinlerarası (Eğitim Bilimleri, Müzik Eğitimi, Müzikbilim, Sosyoloji, Psikoloji, Müzik Sanatının alt disiplinleri v.b) söylemler arasında tutarlılık var mıdır?

Çözüm Yerine…
*Üniversitelerin eğitim Fakültelerinde verilen müzik öğretmenliği eğitimi, ilköğretim ve ortaöğretim müzik öğretmenlerini yetiştirmeyi öngörüyor. Yetiştirilen müzik öğretmenlerinin, günümüz toplumunun ve ulusal eğitim sistemimizin beklentileri yanında, kendi gereksinim ve beklentilerine yanıt verecek donanıma sahip olup olmadıkları önemli bir sorun. Toplum değişiyor, bireyin gereksinimleri çeşitleniyor. Bu gereksinimleri karşılamak için yapılandırılmış olan kurumsal yapı ve sistemler ( eğitim, sağlık, güvenlik v.b.), beklenen hızda yenilenemiyor.
* Ortaöğretim sürecinde müzik derslerinin nasıl yürütüldüğü bilinmekte. Yenilenen ilköğretim müzik programları öğrencilerin etkin olacağı “aktif öğrenme” anlayışını öngörmekle birlikte, müzik öğretmenlerinin eğitim süreci henüz bu anlayışın gerektirdiği uygulamalara uzak görünüyor. Sistemin bu süreci de, benzer bir “yeniliği zor benimseme” güçlüğü yaşamakta. Geleneksel olarak Musiki Muallim Mektebi’ ile temelleri atılan güçlü yapılanmanın yerleşik uygulamalarının, döneminde büyük ölçüde etkili olmakla birlikte günün koşullarına uygunluk bakımından tartışılan yanları, müzik derslerinin etkin uygulayıcıları olarak müzik öğretmenlerini güç durumda bırakabiliyor. Müzik öğretmenliğinde geleneksel anlayışla kazanılmış donanım ne yazık ki yeterli olamıyor. Bu donanım; Çalgı eğitimi, müziksel işitme eğitimi, piyano eğitimi, ses eğitimi, orkestra ve koro eğitimi / yönetimi, alanın gerektirdiği repertuar / dağar v.b. ( Program yoğunluğu, yakın ve uzak hedefler, istihdam kaygıları v.b. nedenlerle bunların yeterince etkili kazanılamaması…)
*Müzik toplumda nasıl algılanıyor? Giderek “eğlence = müzik” mi? Yazık ki sanatsal boyutu ve doğuşundan bu yana izlenen gelişim / değişimi algılanamıyor. Sığ ve kolay yanı ile yetiniliyor. Bunun sonucunda toplumun geniş kısmında bireyler, müziği büyük ölçüde “tanınma, para kazanma” amaçlı algılayarak müziğe gereksinim duyup duymadığına ilişkin bir anlayış ortaya koyamıyor. İlginin var olabilmesi belli bir kültürel biçimlenmeyi gerektirdiği gibi, var olan ilginin yol göstericisi durumundaki yetenek ve yeterliklerin işlenerek gelişebilmesi de öncelikle buna duyulan gereksinimin ortaya çıkmasına bağlıdır. Oluşan müzik ortamıyla yetinilen bir toplumsal tabloyla karşı karşıya bulunuyoruz.
Bu bağlamda, toplumun müziksel kültürlenmesindeki etkenler arasında yalnız müzik eğitiminin ve onun uygulayıcısı müzik öğretmenlerinin sorumlu olmadığı göz ardı edilmemeli.
* Eğitim Bilimleri, Müzik Eğitimi, Müzikbilim, Sosyoloji, Psikoloji, Müzik sanatının alt disiplinleri v.b, sanatsal ve toplumsal amaçları ve bireyin ilgilerini karşılamada etkin olabilmeliler. İlgilerin canlı tutulması, alanlara özgü ve / veya disiplinler arası müziksel etkinlikler yoluyla etkin kılınabilir. Sayılan bu disiplinlerin bazılarında tarihsel süreç önemli gelişmeleri hazırlamış ve çağa uygun anlayışların yeşerdiği alanlar olarak etkin olabilmiş. Bunun yanında sosyoloji, psikoloji, felsefe, eleştiri kavramlarıyla müziğin ilişkilendirilebilmesi, henüz aynı düzeyde etkin değil.
*** Toplum – müzik ilişkisinde; Örgün müzik eğitimi yanında, yaygın – yetişkin eğitimi, dernek – topluluk, müzik merkezleri v.b. ortamlar ile tümünden etkin olduğu izlenen radyo – TV yayınları, karmaşık bir bütünsellik sergilemekte. Geçimli / destekli anlayış yerine, bir karşıtlıklar zinciri.

Cihat Aşkın önderliğinde yürütülen CAKA, müziğe ilişkin toplumsal tablomuzun, sanatçı duyarlılığıyla bezenmiş olumlu bir kesiti. Sanatsal performansı algılayabilmede bu örneklerin artması bir fitilin ateşlenmesi kadar kolay olabilir. İçinde barındırdığı güçlükler, üstün yetenek, bireysel ifade, disiplin, çalışkanlık, koordinasyon becerisi, analitik ve eleştirel düşüncenin bileşkesi olarak ortaya çıkan “sanatçı” liderlerin rehberliğinde aşılabilir. Sonuç olarak; müziği sanatsal boyutuyla tanıyabilen bir toplumda müziğe ilgi uyanır, müzik gereksinimi ortaya çıkar, “müzik öğretmeni” ve “genel müzik eğitimi” işlevsel nitelik taşıyabilir.

Raportörler: Pınar Özcan, Bora Bilgin

Düzenleme Kurulu: Ersin Antep, Bora Bilgin, Alp Özeren, Pınar Özcan, Lüal Karatay, Seda Binler, Duygu Uzlar, Yusuf Kocakaplan, Yunus Emre İçigen, Hakan Güvençli, Yücel Canyaran (CKM Genel Sanat Yönetmeni), Hülya Demirci (CKM Basın Yayın Birimi)




Hoşgeldiniz