Müziğimizde Serzenişler… Musiki Dergisi


Toplam Okunma: 2879 | En Son Okunma: 03.05.2024 - 11:28
Kategori: Fikir Yazıları, Müzik İleti Grupları, Yazarlarımız: A.Sarı

Eskiden müzik fikir alışverişleri, eleştiriler, tartışmalar topu topu bir-iki müzik dergisinde yapılırdı. Şimdi İnternet ortamında gerçekleştiriliyor…
Aşağıda aktardığımız görüş sahiplerinin tümü Türk çoksesli müziğinin yetkin uğraşanları. Bu görüşlere  müzik kurumlarımız üst düzey yöneticilerinin şöyle bir bakmaları  yeterli gelmiyecektir…

Resmi yazılara yansımayan ve resmi görevliler tarafından algılanmayan çok önemli anekdotlar var bu söylemlerde.

Hele  sayın Orhan Şallıel’in bir gönül dökümü  var ki tıpkı “ekmek teknesi dizisinde fıkranın sonunda nara atan akıllı-delinin yaptığı gibi” insanın haykırası geliyor.
Aşağıda aktardığımız konu sadece bir müzik alanımızı kapsadığı şeklinde görünse de temeline inildiğinde hemen tüm Devlet müzik Kurumlarımızdaki serzenişlerin toplamı olduğu ve olgunun altında çok acı gerçeklerin yattığı tesbit edilebilmektedir.

Konumuz Hollanda’nın(Amsterdam) 1888’de kurulmuş orkestrası CONSERTGEBOUW’un 30 Haziran 2007 İstanbul AKM’de verdiği konser sonrası önemli müzik uğraşanlarımızın duyumsadıkları samimi izlenimlerine dayanıyor.

Aktarıyoruz:

Kaynak: klasikbatimuzigi@yahoogroups.com 05.07.2007

Emir GAMSIZOĞLU
Bizim suçumuz Istanbul’lu olmak mı ?
Biz Amsterdamlı’lardan daha mı az hak ediyoruz her hafta bu kalitede muzik dinlemeyi ?
Amsterdam’da veya Viyana’da yasıyorsanız alın kombine biletinizi ve her hafta en üst kalitede müzik dinleyin; canlı, karsınızda… evde CD’den değil… müzisyenlerin yüzlerindeki (çesit çesit) müzik sevgisine dair ifadeyi gorun, siz de sebeplenin ve zihninizle ve kalbinizle bu mutluluğu yasayın…
Ama İstanbul’daysanız yok… Büyük haksızlık…
Kusura bakmayın biraz karamsar bir görüş ama sadece gerçek bir müziksever olarak (biraz da müzisyen) bir sıkıntımı sizle paylasmak istedim… orkestracı dostlar, şef dostlar, müzisyen dostlar, virtuoz dostlar sizin yaptıklarınızı küçümseyerek değil bu serzenis… ama külahı önümüze koyalım… arada çok fark var… nasıl kapanacak?

Tuğrul GÖĞÜŞ
Bu serzenişlerde son derece haklısınız.. . Eğer bizim orkestralarımızın üyeleri görevlerini büyük bir ciddiyetle yapsalar, aksam çıkacakları piyasa işi kadar asıl işlerini (!?) önemseyerek ele alsalar, özel oğrenciden partilerine bakmaya fırsat kalsa, provalarda gülmek, konuşmak yerine şefi ve diğer grupları takip etseler, prova saati bittigi yerde ayağa fırlamak yerine birkaç dakika kadar daha yerlerinde oturacak sabrı gösterseler, prova bittikten sonra kapattıklari calgılarini arada bir ellerine alarak hatırlasalar, okul bittikten sonra da oğrenecek çok sey olduğunu kabul etseler, birazcık okur-yazar olsalar, gerçek entellektüel birikime kapıyı hafif aralasalar, bu kültürün gerektirdiği yaşama ve davranıs standartlarını benimseseler herhalde bizler de Concertgebouw kalitesine yaklaşabilirdik. Bu sorun yalnızca İstanbul’un değil, orkestraların bulunduğu tüm kentlerin ve ilgili kurumların sorunu… Çözümü icin de Kültür Bakanlığı’nın birazcık var olabilmesinde yarar bulunuyor. Karşılaşılan tüm benzeri sorunlar ULKEMIZE YAPILMIS OLAN BUYUK BIR HAKSIZLIKTIR.
Bilmem anlatabiliyor muyum?. ..

Cem ERÖZÜ
Yakın bir geçmişte, Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası bünyesinde yer alacak genç sanatçıları seçmek için, yapılan başvuruları birçoğunuz dinleyemediniz.
Yaşı 20 bile olmayan inanılmaz yetenekli bu genç mücevherler arasından seçim yapmanın ne denli zor olduğunu, kelimelerle anlatmak mümkün değil. %90 toplumumuzda bacak araları sohbeti yapılmakta olduğundan, bu değerlerimizin uluslar arası arenada elde ettikleri başarılar, üç beş satırlık köşe haberlerinden öteye duyurulamıyor, duyurulmuyor.
Demek ki ham malzeme iyi !
Bu değerlerimizi keşfedenler, onlara gerekli kültürel alt yapıyı da verince, amaçlanan ürün ortaya çıkıyor zaten. Örnekleri mevcut.
Eğitim sürecinde bu değerli gençlerimize, ufuklarını açabilecek yolları gösterebilirsek, sadece, ama sadece bir kuşak içerisinde imrendiğimiz orkestra tını ve üyelerinin görüntülerini karşımızda görmemiz işten bile değil. O zaman Tuğrul kardeşimizin, sırayla saydığı sakıncalar zaten kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Sanatçılarımız, toplum içinde ne işe yaradıklarını veya yarayabileceklerini düşünebilecek kadar, düşünsel ve fikirsel dünyayı inceleme zahmetine katlansalar, ilk adım atılacaktır

Naci ÖZGÜÇ
Ben Türkiye’nin her yerini geziyorum bir sezonda, hem de bir kaç kere!
Sizlerin söylediklerinize yürekten katılıyorum, ama içerden biri olarak sorunların aslında çok daha değişik noktalarda olduğunu da gözlemleyebiliyorum .. Sizin gördükleriniz inanın derinin üzerindeki kızarıklıklar, ama sebebin içerdeki organlardan birinden veya birkaçından kaynaklandığının farkına varmamız lazım. Bu da ileri tetkikler, belki de cerrahi müdahale gerektirir doktor ağzıyla..

Orhan ŞALLIEL
Söz konusu orkestra W.Kes, W.Mengelberg, E.v. Beinum, B. Haitink, R.Chailly ve M. Jansonss gibi isimlerden gelen büyük bir geleneğin orkestrasıdır. Yanılmıyorsam 1888′den itibaren. Kraliyet Orkestrası’dır. Konsertmaisterleri grup liderleri gayet iyi ve cağlarının en ünlülerindendir. Hem çalıcı hem eğitmen olarak! Orkestra sınavını kazanan her sanatcıya büyük bir destek kredisiyle birlikte kendisine alması gereken sazların bir listesi verilir.
Aksi bir durum söz konusu olamaz çünkü tını her şeydir! Sonorite her şeydir o orkestra icin! Timpanisi bile özeldir! Caldıkları stile göre bile enstrumanlar degisir!

Gelelim binaya yani Concert Gebauw (bina) orada akustik cok ilginçtir tınılar, notalar adeta kulaklarınızın etrafinda dans edercesine size ulasırlar ve neredeyse uykunuzu getirecek derecede saf doğal bir sesler bütünü ile sizi kucaklarlar! Aslında bina düz bir dikdortgen prizmadir ama büyülü bir havası vardır.
Şanstır belki ama öyledir…Bu şansın değerini de çok iyi bilmişlerdir tarih boyunca… Tınının önemini kavramışlardır. Gelecek kuşakları yetiştirmenin önemini çoktan kavramışlardır! Yani grup şefleri genç uyelere yerlerini terk etmek üzere onlari yetiştirirler, uygun tecrübeler yaşatırlar ve zamanı gelince yerlerini yeni yetişen üyeye terk ederler. Bu onların seçimidir çünkü zamanın geldiğini ilk once kendileri anlarlar. Zaten başkaları anlamışsa durum cok gec ve kaldırılması ağır bir rezillik haline gelir. Pişkinlik yapmanın hiç alemi yoktur. Gözler görür kulaklar duyar!

Bu durum (lar) bizden cok uzaktır ne yazik ki! Bireylerimiz nedenini anlayamadıgım bir şekilde bu olgunluktan cok ama cok uzaktadırlar. Bu bireylerden oluşan camiamız ve dolayısıyla eğitim sistemimiz buna müsait değildir! Yaylı ekolümuz yok denecek kadar zayıftır…. Var olanlar da taşıma suyla ögrenilmiş ve yarım yamalak öğretilerek bir çok ekolden karmaşık bir durumdadır ülkemizde. Ilk 3 yıl biriyle calısmıştır… 2. hoca, tekniğinin yanlış olduğunu söyler ve yeniden başlatır arşe cekmeye, 5 yil sonra çocuk neden yapamadıgını bilmez halde, Hocası ondan şikayette ya ön lisans belgesi (verirler vicdan azabı veya sosyal ilişkiler yüzünden) ya da diploma alır. Eğer şanslıysa son 2-3 yılında düzgün bir hocaya rastlar.

Örnek: Ganiev veya Benjamin daha işin yeni yeni farkına varacakken mezun olur. Bir orkestraya kapağı şöyle ya da böyle atar ama bilinç altında o artık olmuştur ve pro’dur artık iş bitmiştir erilmiştir amaca ve kendi başaramadığı şeyleri çoluk çocuğuna yapmak icin büyük uğraş verir.

Burada hata kimdedir? Çocuk yeteneksiz midir? Tembel midir? Hayta mıdır?
Hayır hiçbiri degil! Eğitmeni olanlar ve okulu onu buraya itmistir. Ne yazık ki onu en çok suçlayan da okulu ve eğitmenleridir. Saygısından ağzını bile açmaz. Ama kendisinin çok kötü bir cinayet kurbanı olduğunu elinde olmadan konserlerdeki veya orkestradaki çalımı ile tutumu ile haykırır durur.
Bilinçlidir ama geçtir. O yüzden çocuğunu iyi yetiştirmek için her şeyi yapar…. Ne yazık ki genelde durum budur. Orkestralarımızda Fagot dışında dünya capında olabilmiş bir ekol de bilmiyorum, bilen varsa öğrenmek isterim.

Böyle şartlar altında müzikçilerimiz bunların hiç farkına varmamış bir tutumda hareket ederler! Bunları sizler benden daha iyi dile getirmişsiniz zaten…
Bir bilinç gereklidir bu ekolü oturtabilmek icin. Birlikte hareket gerekir. O da bizde tarih boyunca cok az ola gelmiş bir hadisedir… Sadece müzik değil, her alanda…

Bizler birbirimizin ayağından çeken bir topluluk haline gelmiş, bunu hep söyleyen şikayet eden ancak düzeltmek icin kılını bile kıpırdatmayan bir durumda hayatımıza devam eder durur ve de bununla övünürüz bile bazan!

Şimdi böyle bir seviyeye gelebilmek icin neler yapmak gerekir onu tartısmaya ne dersiniz? Gelin açalım fikirlerimizi konusalım… Siz adımı atın benden de bir dolu fikir gelir sanırım!

Hakikaten ne yapmak gerek? O yaşlarda orkestramız da var ama “durumu ne şu anda, en iyi dönemlerindeki şartları neymis? Bir açıp konuşalım… Dibine inelim ve oralardan değistirmeye başlıyalım. Ama bunu sakın bir şeyleri savunma adına yapmayalım çünkü laf aramızda savunulacak bir tarafı yok işin!

Bunu bir durum değerlendirmesi olarak alalım ve doğru saptamalarla üzerine gidelim sorunlarin hep birlikte elele!
Biz bu işi yapanlar bir dürüst olsak kendimize ve olduğumuz halden fazla övünmeyi bir bıraksak herşey sular seller gibi akar gelir.
Güzel bir tartışmanın başlaması ümidi ile…

Naci ÖZGÜÇ
Evet gördüğünüz gibi Orhan bey ileri tetkiklere başlamis aynen katılıyorum ve ekliyorum: O bina orkestraya ait de değildir, her sene kiralanır ve büyük kavgalar çıkar…Yani Concertgebouw gibi bir orkestranın kendi salonu bile yoktur aslında…
Ancak, siz sonuçlardan yola cıkıyorsunuz, duyulandan, görülenden. Benim bakmaya çalıştığım açı, sebepler. Ve bu sebepler ancak ve ancak bu işin mutfağına birer aşçı olarak girebilirseniz analiz edilebilir, ve ta kökünden eleştirilerek değiştirilebilir: )
Bizler de aşçı olarak bakıyoruz mecburen..degil mi?

Emir GAMSIZOĞLU
Siz bahsini açtığım konuyu orkestra şefi veya üyesi veya yöneticisi bakısıyla değerlendirmişsiniz , cok da iyi yapıyorsunuz. Fakat bahsini ettiğim fark, “müzisyenlerin orkestra üyesi oldukları dönemde” çözülemez diye düşünüyorum. Müzisyenler daha ilk öğrenim yıllarında bu tavırla ve daha da önemlisi teknik bilgiyle tanışmalılar. Geçen cumartesi Concertgebouw Orkestrası’nın bis olarak caldığı Mozart’da yaptıkları pianissimo veya küçücük riterdando, bahsettiğiniz düzen değişiklikleri yapılsa da olmaz gibi geliyor bana. Ama özellikle genç nesil çok yetenekli çalgıcı olduğunu bildiğim bir çok arkadaşım orkestralardaki görevlerinin getirdiği “rahatlıkla” çalışmayı bırakmazsa belki bir sonraki nesilde ciddi kalkınma olabilir. Bu noktada da sevgili Cem Erözü’nun bahsettiği potansiyeli çar-çur etmemek önemli.




Hoşgeldiniz