Ülkemizdeki Batı-Türk Müziği Serüveni ve Siyasiler Üzerine… Y.Doç.Dr. Göktan Ay


Toplam Okunma: 3244 | En Son Okunma: 26.04.2024 - 08:50
Kategori: Fikir Yazıları

Batı müziği mensupları, yıllardır ülkemizde, çağdaşlık-ilericilik adı altında, ne istiyordu? Türk insanının anlayacağı, farklı ve geçerli bir müzik vardı da onu mu savunuyordu? Hayır. Sadece, “Türk müziği miadını doldurmuştur, müzeliktir, eğitim kurumlarına alınmamalıdır, ses sistemleri - çalgı metotları yoktur. Türk Müziği Devlet Konservatuarı kurulmasın, kapatılsın,Türk müziği yasaklansın, eğitilmesin, geliştirilmesin, biz batının çalgıları-ezgileri-bestecileri-orkestraları ile egemen olalım” diyordu.


  Peki bunu derken, hitap edecekleri Türk insanını nasıl görüyorlardı; sanattan yoksun, eğlence müziğini seven, konser dinlemeyi bilmeyen, çağdaş müzikten anlamayan bir kesim! Türk insanının gönlünde, kalbinde, yanında, bebeklikten- gençliğine ve mezara kadar kendisine eslik etmiş Türk müziği ezgilerini, bestecilerini, aşıklarını engellerken onların yerine, onlardan daha iyi ve geçerli bir müzikleri mi vardı? Var saydıkları elemanlar Türk insanının yaşayışına-felsefesine-düşüncesine-duygularına hitap ediyor muydu?

Hayır. Sadece “Onlar olmasın” deniyordu. Bunları söylerken hazırlıklı mıydılar? Kendilerine taraftar bulabileceklerine inanıyorlar mıydı?

Evet..Peki, Nasıl? Elbette devlet desteği ile halka bu müziği sevdirecekler, köy çocuklarına keman çalmayı, tenis oynamayı, bale yapmayı öğreteceklerdi. Çalgıları batılılar tarafından geliştirilmişti, çalgı metotları yazılmıştı,orkestralar kurulmuş, eserler bestelenmişti, kısaca her şey hazır ve ithaldi…Türk müziğini bilmediklerinden, öğrenmek istemediklerinden, söyleyecek söz, yapacak iş olmadığından devamlı “Türk müziği geri müziktir, gelişmeyi önlüyor” diyorlardı. Çok hızlı çalıştılar. Siyasileri de çok sesli müziğin “araç” değil “amaç” olduğuna inandırdılar.(Aslında tam tersidir) Okullar açıldı, özgün veya benzer besteler yapıldı, yabancı eserlere Türkçe sözler yazıldı, protokollerde hep aranılır oldular, batı müziği alanında virtüözlerimiz oldu, yurt dışında alkışlandılar, batılılar, kendi müziklerini sergileyen Türkleri ayakta alkışladılar, ödüller aldılar…ama..ülke içinde kimseye yaptıklarını anlatamadılar…Türk insanına bu müziği sevdiremediler, hitap edemediler…

En kötüsü, ülkeye Türk Müziği-Batı Müziği ayrımcılığını ve fanatizmini getirdiler…Daha da kötüsü ve tehlikelisi, her çalışması ve kararı ile milli olan, ulu önder Atatürk’ü, müzikte taraf göstermeye çalıştılar, Türk müziğini Cumhuriyet müziği değil diye gösterdiler…
  Ama tutmadı;
  İnsanlar yine horonlarla-barlarla-zeybeklerle-oyun havalarıyla-aşıklamalarla-bestelerle, Aşık Veysel’lerle, Emrah’larla, Selahattin İçli’lerle, Alaeddin Yavaşça’larla, Nida Tüfekçi’lerle yaşamaya devam ettiler.
 

Siyasilerimiz de maalesef resimde, mimaride, heykelde v.b. ayrım yapmazken müzik alanında taraf oldular…Türk müziği sağın, batı müziği solun müziği olarak yerini aldı yıllarca… Müziğin evrensel olduğu, ancak, ülkelerin kendi iç dinamiklerine göre şekillendirilmesi gereği hep göz ardı edildi….Ülkemizde çeşitlik olarak görülen folklorik değerler, besteler, şarkılar birleştiricilik yerine ayrımcılık için kullanıldı….
 

Aslında Türk müziği*; çağdaş yaşama inanan, ilime ve bilime aşina kadroların desteklediği, geçmişi olan bir yapı… Konservatuarlarda eğitime alınması ile, ders programlarından ses sistemlerine,çalgı metotlarından öğretim tekniklerine kadar değişimler yaşanmaya başladı. Yüksek lisans ve sanatta yeterlik programları açıldı.Türk müziğini de seven ve birlikte hareket ederek bir sonuca ulaşılacağına inanan ve destekleyen batı müziği mensuplarının yardımıyla 1975 yılında İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarında alternatif politikalar geliştirildi. Devlet Koroları kuruldu. Bu çalışmalar zamanla ülke çapında yayılarak gelişim hızlandı.
  İ

lk konservatuarla birlikte batı ve Türk müziğine saygılı, ortak çalışmalara açık, nota-solfej-armoni-orkestrasyon-kontrpuan v.s. bilen bir nesil mezun oldu ve olmaya devam ediyor. Bu sevindirici bir gelişmedir.
 

Artık, Türk müziğinin içinde ve çevresinde sorumluluğunu paylaştığı çok sayıda uzman, iş adamı, bakan, yazar var… Hatta milletvekili adayı göstereceği alternatif isimler var. Dernekleri – vakıfları ve federasyonları var.
  Neden? Çünkü; Türk müziği ile ilgilenenlerin kimseye düşman olmadıklarını, kimseyi karşılarına almadıklarını,taraf olmadıklarını, inançlarını, ekonomik ve sosyal politikasını herkes öğrendi. Uygulamalarını gördü, kendinden bir parça buldu.

Şimdi, merak ediyoruz, 2007 seçimlerinde, siyasi partilerimizin seçim propagandası, kültür-sanat alanında neye dayanacak? Her ilde çok yönlü,1000 kişilik bir salon yapılmasını kim vaat edecek?..
  Ülkemizde önümüzdeki yıl kaç kişi salonda oturup ciddi tiyatro veya konserleri dinleyebilecek?…
  Üniversitelerimiz bahar şenliği altında yaptıkları programlara ne zaman ciddi, kabul görmüş sanatçıları, toplulukları davet edecek….
 

Ciddi kurumlarımız, televizyonlarımız ne zaman popüler kültürün elinden kurtulacak?…
  Halk arasında yaşayan folklorik tekerlemelerimiz, hangi partilerimiz tarafından meydanlarda olumlu olarak kullanılacak?
 

Anadolu’da çok anlatılan hikâye vardır… “Ben çok iyi oynarım” diyene, “Hadi öyleyse, kalk oyna” demişler. Oynamaya niyeti yok ya… Şöyle bir meydana bakmış. “Oynarım ama yerim dar” demiş. Oyun meydanı açmışlar, genişletmişler. “Hadi oyna” demişler… Bu defa da “Oynarım ama yenim (eteğim) dar” diyerek yerinden kıpırdamamış…
 

 Müziksever insanlar… Bırakın bu bahaneleri, zıtlaşmaları…ülkemizin zengin kültürel değerlerini paylaşalım, değerlendirelim, sergileyelim, dinleyenler karar versin.
 

Başkanı olduğum,Istanbul Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi’ni oluşturan Dernekler ve Vakıflar olarak; bir nesil tarafından kazanılan vatan ve değerlerin; takdir edip korumayı ve geliştirmeyi başaracak yeni nesiller tarafından gerçekleştirileceğine inanmaktayız.
 

Atatürk’ün “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” sözünden yola çıkarak; geçmişini, tarihini iyi bilen, sahip olduğu maddi ve manevi mirasın farkında olan gençlere, yöneticilere, amirlere, siyasetçilere ihtiyacımız olduğunu biliyoruz.

 Biz yüzyıllar önce büyüklerimizin söylediği “bir olalım, iri olalım, diri olalım-H.Veli” ve “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır-Y.Emre” bu güzel sözleri hayata geçirelim.Görev ve sorumluluk hepimize düşüyor diyor ve SİYASİLERİMİZE AÇIK ÇAĞRI mızı yineliyoruz;

a) Programlarında, sanatı-kültürü- folkloru bir bütün olarak ele alan,
b) Taklitçilikten uzak, düşünce yoksulluğu içine sokulmaya çalışılan insanımıza, akılcı ve ayağı yere basan çözümler üreten,
c) Kendi kimliğinden, kültüründen uzaklaştırılmaya çalışılan bir ulusa; tarih- kültür- dil- sanat kimliğinden kopmaması için seçenekler sunan,
d) Dün olduğu gibi yarın da, saygın insan- saygın toplum olarak üretimin yollarını öneren,
e) Yıllarca ülke bütününde, büyük özverilerle folklor ve müzik kültürünün, değerinin yaşanması için uğraş veren dernek ve vakıflara destek olma, onlara çalışma imkanı yaratma, festivallere destek olma sözü veren,
f) Bulunduğu ile, çok yönlü konser salonları yaptırmayı, kaliteli müzik toplulukları getirmeyi, bilinçli eğitim için sanat kurumları açmayı taahhüt eden,
g) Kendi milletine, vatanına, sanatına, diline, edebiyatına karşı olmayan; ileri ülkelerin teknik ve uygulamalarını örnek alan; akılcı, güvenilir, çözümcü, çalışkan, dürüst gençler yetişmesi için gerekli alt yapının sağlanması yolunda uğraş veren;
h) İktidara geldiklerinde,“kültürlü insan”, “yaratıcı insan” prensibinden hareket eden, sanatı ve kültürü tanıyan, üretime saygılı kişileri yanına alacak SİYASİ PROGRAMLARI VE SÖZ VEREN uygulayan- sorunları takip eden-çözümleyen MİLLETVEKİLLERİ GÖRMEK İSTİYORUZ.

*Bu yazıda Türk müziğinden Türk sanat müziği, Türk halk müziği, Türk halk oyunları anlaşılmalıdır




Hoşgeldiniz