Güzel Sanatlar Ulusal Kimlik Akademisi… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 4722 | En Son Okunma: 26.04.2024 - 08:48
Kategori: Fikir Yazıları, Kültürel Öneriler, Yazarlarımız: A.Sarı

Güzel sanatlar bilimi, sanat dünyamızın kıyısında köşesinde kalmış, henüz bilincine varılamamış, varılsa da içindekilerin henüz emekleme döneminde olduklarının görünümü nedeniyle ölçüt oluşturamama kısırlığına girmiştir.
Gerek meslek birliktelikleri içinde gelişen sohbetlerde gerekse yazısal boyutta eskinin 10.sınıf tekrarı anlık tatminlerde geçerli olsa da gelecek açısından tam bir çıkmazın sinyallerini vermektedir.

Sinyalleşmenin üretimsizliğini şimdiden gören köroğulları –destandaki gibi olmasa da- kendilerinden öncekilerin yaşamak zorunda kaldıkları körlükleri -mesaisel mutluluk uğruna- görmezden gelmektedirler.

“Biri gider, biri gelir, o da olmazsa başka biri gelir, bir kelle mutlaka bulunur” mantığının çocuklarımızdan ödünç aldığımız geleceğimizin borcunu, ihtiyarlığımızda –o zaman koşullar böyleydi- şeklindeki savunmalarla daha ne kadar erteliyeceğiz?

Biz geçmiş büyüklerimizin “kapılarını kilitlememeleri” şeklindeki geleneksel görülerinden geliyoruz.

Hırsızlığın artması büyüklerimizin kapılarını kilitlememelerinden mi kaynaklanmaktadır?

Sanat, üstüne kilit vurulan kapıların ardında yapılamaz.

Sanatçının ruhsal-toplumsal yaşam alanından evinin kapısına kadar götürüldüğünü gözlemlediğimiz bu kilidi, zoraki yollarla kırmak artık adeta farz olmuş görünmektedir.

Türkiyemiz’de mutlu bir çalışma ortamında varlığını sürdüren bir sanatçı adeta yok gibidir.

Kimin sanatçı olup, kimin olmadığı meselesinden kaynaklanan kısır döngülerin yerine artık “herkesin üretime yönelmesi, yönelenlerin sevgiyle desteklenmesi, yönelemeyip kısırlaşanların da kendi hallerine bırakılması gereğinin” uygulanması çok mu zordur?

O zaman da “maaş kartların” dedikodusu gündeme gelmektedir ki, bu dedikodusal söylemler, kendilerini aktif sanan gel-git, gir-çık çalışma tarzına mahkum olmuş “robot kartların” birlikte görev yaptıkları “yaratıcı sanatçıların” üretimlerini kısmasından başka bir şey değildir.

Ülkemizde üretim yapabilecek sanatçıların, bu “robot kartların” dillerinden çektiklerini eminim ki Musa Peygamber bile çekmemiştir. Çünkü onların elinde suyu ikiye bölecek bir değnek maalesef yoktur.

Olanların da, bu değneğin kendilerinde bulunduğunun farkında olmalarına değin geçen süreç içinde “değneksizlerin” “değneklileri” çoktan “değneksiz” bir duruma getirdiklerine maalesef yıllardır tanık oluyoruz…

Böyle bir başıbozukluk tarih sürecimizde şimdiye değin yaşanmamıştı.

Yapıya göre de olsa eskiden bir sistem vardı. Şimdi o da yok.

Bir yanda eskinin “yeni sevdalıları”, bir yanda yeninin yaratım gücü yok edilen “ezilmiş pantheonları”.

Bir çeki-düzen gerekiyor. Sanattan anlamıyan sanat yöneticilerinin beğeni ölçütlerine göre oluşturulmuş sanat kurumlarımıza…

Sanatçılarımız ağlıyor, sanatlarının doruklarında…

Türbanın altında ezilmiş nice politikacımız İlahını arıyor sokak aralarında….




Hoşgeldiniz