Geleneksel Türk Müzik Topluluklarında Müzikal Kişiliğin Önemi… Dr. Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 5284 | En Son Okunma: 12.10.2024 - 01:02
Yaşayan sanatsal müziklere baktığımızda hemen hiçbir uğraşanının toplumun sanat zevkinden memnun olmadığı gözlenmektedir. Geleneksel Türk müziği söz konusu olduğunda, günümüzde geleneğin ne derece devam ettiği soru, tartışma ve karamsarlığı bu müzikle uğraşanlar arasında en üst seviyeye çıkar duruma gelmiştir. Bir müziğin yeni eserler üretildiği oranda yaşayabileceği göz önüne getirildiğinde artık neyin geleneksel Türk Müziği olup, neyin olmadığı belirsizliği çözüm arayışlarını da beraberinde getirmektedir
Geçiş toplumlarında yaşanan kentleşme hızının müziğe etkileri doğaldır ki yadsınamaz. Çağımızda müzik ve toplum etkileşimi iletişim olanakları sayesinde çok çabuk olmaktadır. Topluma kısa sürede anlayamayacağı bir müzik sunmak, “artık o müziği kendinize yapıyorsunuz” anlamına gelmektedir.
Çünkü popülerlik uğruna toplumun hemen anlayıvereceği müziği yayınlamak ve hemen tüketmek, yenilerine yer açmak gerekmektedir.
Müzik kişisel bir hareketten ortaya çıkmaktadır. Zamanla topluma malolan müziğin kişisel olduğu düşünüldüğünde, o kişinin “iyi yetiştirilmiş olması”, gelecekte üretilecek müziğin kalitesini de olumlu yönde etkileyecektir.
Geleneksel Türk Müziğinin 20.yüzyıl başlarından günümüze yaşamasında dernek ve cemiyetlerin etkisi tartışılmaz bir gerçektir.
Geleneksel Türk Müziği tarihi yakın geçmişinde yaşanmış, günümüz açısından dersler çıkarılması gereken tartışmaların benzerlerine bugün de şahit olmak mümkündür.
Olgunun temelinde kişilikli sanat anlayışına sahip müzik topluluklarına duyulan ihtiyaç yatmaktadır. Geleneksel Türk müziğinde “2 kere 2 nin 5 edebildiği” gerçeği ancak aynı anlayışa sahip müzikçilerimizin aynı çatı altında toplanmasıyla yerini doğru bir sonuca bırakacak, anlayış ve eğitim farklılığından doğan içsel çatışmalar bitecektir.
Bu anlayışların bütünü geleneksel Türk müziğini meydana getirmektedir. Klasik eserler mi, 20 yüzyıl klasikleri mi, fanteziler mi, çilingir sofrası şarkıları mı veya çok seslilik içeren oturtumu netleşmiş orkestral eserler mi vb.?
Geleneksel müziklerimize nereden bakarsak bakalım, bir dağınıklığın ve bu dağınıklık neticesinde de görece anlayışların türlü temelleri ölçüt alarak “benim dediğim doğru” çıkmazına girdikleri gözlenmektedir.
Çaresiz arayışların somut mücadeleleri kutuplaşma yaratımından başka bir sonuç getirmemektedir. Müziğimizde yaşanan iç savaş, barışı özlemekte; her yeni, karşısında eskiyi kendine göre temel alan bir cephe bulmaktadır.
Oysa her müzikal kimlik anlayışı ayrı bir değerdir. Yeter ki içinde çalışanlar birbirleriyle uyumlu olsunlar. Üretsinler…
Kişiliği olan müzik topluluk ve gruplarının her türlü ön yargıdan uzak yaşamalarını sağlamak, ulusal müzik kimliğimizin oluşmasında aşılması gereken kilometre taşlarının içinde hoş sadaların doğmasına neden olacak, yakın bir gelecekte bunların arasında doğacak birliktelikler müziğimizin güncel tınısını uluslar arası platforma taşıyacaktır.
Müzikal kişilik oluşumunda bireysel barışın sağlanması, bu müzik uğraşanlarımızı buluşturmak ve birlikte çalışmalarına olanak sağlamakla mümkün görünmektedir.
Ayhan Sarı
7. İSTANBUL TÜRK MÜZİĞİ GÜNLERİ
“Müzikte 2000 Sempozyumu” nda sunulmuştur.
17-18 Mayıs 2000, Maçka/İSTANBUL